Gazeteci Nihal Bengisu Karaca'dan Buket Aydın'a gündeme dair açıklamalar
Haber Global ekranlarında yayınlanan Buket Aydın ile Yüz Yüze'nin konuğu olan gazeteci Nihal Bengisu Karaca, Türkiye gündemine dair önemli açıklamalarda bulundu ve "Memleket Partisi için Cumhur İttifakı'na bile geçebileceği söylenebiliyor. Meydanları coşturan iki lider var, bir Erdoğan, biri de İnce'dir, hitabeti çok güçlü." dedi.
Haber Global ekranlarında yayınlanan Buket Aydın ile Yüz Yüze'nin bu haftaki konuğu gazeteci Nihal Bengisu Karaca oldu.
Türkiye gündemine dair önemli açıklamalarda bulunan Karaca, "Memleket Partisi için Cumhur İttifakı'na bile geçebileceği söylenebiliyor. Meydanları coşturan iki lider var, bir Erdoğan, biri de İnce'dir, hitabeti çok güçlü." ifadelerini kullandı.
Nihal Bengisu Karaca'nın açıklamalarından önemli satır başları şu şekilde:
"Öncelikle depremzedelerden ve depremde yakınlarını kaybetmiş insanlardan özür dileyerek başlayalım, siyaset konuşulmasından rahatsız olabiliyorlar. Bizi affetsinler, seçime az kaldı, zor geçecek, sert geçeceğini düşünüyorum. Kazanan her şeyi alıyor, kaybeden her şeyi kaybediyor. İktidar bloku kaybetmek istemeyecektir, temenni ederim sertlik sadece söylemlerde olsun, sandık dürüst olsun.
MUHARREM İNCE'NİN ADAYLIĞI
"Farklı siyaset mühendislikleri oluyor mu?" diye şüphelenmek herkesin hakkı. Memleket Partisi için Cumhur İttifakı'na bile geçebileceği söylenebiliyor. Meydanları coşturan iki lider var, bir Erdoğan, biri de İnce'dir, hitabeti çok güçlü. Seçim gecesi büyük beklenti uyandırıp büyük hayal kırıklığı uyandırdı. Kadın gazetecilere kaba. Çok ciddi çıkışları var.
Başörtülü kadınlar hakkında söylediklerime de, 'siz de hep başörtüsünden bahsediyorsunuz, anneler bebeklerine bez alamıyor' demişti. Böyle çıkışları var biliyorsunuz. Hayatını kaybetmiş vatandaşlarımızın daha kırkı çıkmadan, bir dans kampanyası diye tutturdular. Bunlar Türkiye 'in kültürüne uymayan hareketlerdi.
"GENÇLER ÜZERİNDE ETKİSİ VAR"
Ümit Özdağ ile birliktelikten geç seçmeni kopardığını düşünüyorum. Sosyal medyada Muharrem İnce'ye verilen desteğin tamamını da trol ordusu demek yanlış, yüzde 1 oranında da olsa gençler üzerinde bir etkisi vardı.
Türkiye'deki erkeklerde maalesef şu var, ilk sınandıklarında kadınları ezmeye çalışmak var içlerinde. Maalesef bu durum siyasetçi profilinde de var.
Millet İttifakı'nı o kadar çok eleştirdi ki ittifak da onu istemiyor olabilir. Altılı Masa'ya oturan CHP, helalleşmek istedi, kendini yeniledi bunu da Kılıçdaroğlu temsil etti. Altılı Masa, şu an için bir ittifak, seçim kazanmak için bir araya gelen bir yapı. Seçimden önce hiç böyle ilişkisi olmayan seçimden sonra bir araya gelen partilere koalisyon deniyor.
SİYASETTE "ALMAN MODELİ" NEDİR?
Cumhur İttifakı'nın çok fazla görünmeyen üyeleri de var. MHP'nin hiçbir şey almadığı bence doğru değil. Güvenlik teşkilatında var, MHP öyle bir tercih yaptı, böyle kadrolar var. Dolayısıyla her koalisyonun, birlikteliğin bir bedeli de var. Bunu Erdoğan da ödüyor. Almanya'da bu, yıllardır işliyor. Partiler, ittifak olarak seçime girmiyor ama günlerce koalisyon görüşmeleri yapıp, bir protokole varabiliyorlar. Sonra kamuoyuna 15-20 maddelik bir protokol açıklıyorlar.
AKŞENER'İN MASADAN AYRILMASI
Mimlendiler ama güçlendiler. Beşli devam ederiz dediler. İYİ Parti de yanlış danışmanlıklar aldığını görüp, Meral Hanım da yılların siyasetçisi, çağrılar da oldu, onlara da olumlu yanıt vererek, bir tatminsizliği olan, bu düşünceye yatkın olan, Kılıçdaroğlu adaylığı aklına yatmayanlara da uygun olan bir formülle dönmüş oldu. Temel konularda çok da anlaşamadıklarını ve bu çatışmaların kamuoyuna kavgalı gürültülü bunu yansıtabileceği tescil edilmiş oldu.
Akşener'i bu noktaya getiren şartlar neydi, diye düşünüldü. Her belli ettiğinde bir kaçak mı dövüşüldü, diye düşünüldü. Ama bir formül geliştirildi ve onun etrafında birleşilebildi ve uzlaşı kültürünü geliştirebildiler. Bu da aslında püf deyince yıkılmayan, beraberliğe her partinin fazlasıyla anlam yüklediği, tabanının da aslında Altılı Masa'ya çok fazla anlam yüklediğini ortaya çıkardı. Muhalif taban, bir araya geleceksiniz, başka yolu yok denildi.
Tartışma kamuoyu önünde açık ve şeffaf yaşandı ve tatlıya bağlandı. Diğer tarafta olan şeyler ise çok kapalı. İçeride ne olduğunu bilmek için kulağınızın çok delik olması gerekiyor. Bütünlük görüntüsü çok güzel ama nerede ne zaman çatlayacağı da belli değil.
Kılıçdaroğlu'nun adaylığı açıklandığında yüzleri biraz daha gülebilirdi. Yüz ifadeleri iyi bir iletişim stratejisi değildi. Saadet Partisi önündeki kalabalık içinse çok önemliydi, büyük anlam yüklediler. Vaktiyle Saadet Partisi'nin ve muhafazakarların suratına bayrak sopası gibi sunulan sloganların çok da büyük dikkat çekmediğini fark etmedim. Daha önceleri laik teyze diye adlandırılan hanım teyzeler ve hacı amcalar... Kimliğimi de aldım geldim ama bu siyaseti aşalım geldim, dediklerini gördüm.
Biz de bugün buradayız demek için geldiler gibi geldi bana. Burada değişik bir görüntü var. bunu görmezden gelemeyiz, ileride belki daha farklı yorumlanacak. İnsanların talebi birleşin, ayrılmayın idi. Bu önemli bir talep. Kimlik siyaseti iyi bir şey değildir. Duygu ve yaraları araçsallaştırır. Kimlik siyasetini aşsın bu ülke diyorsanız bütün kimlikleri kabul edin.
YENİDEN REFAH PARTİSİ NE KARAR VERECEK?
6284 sayılı yasaya kadar talepler bile var. Derya Yanık paylaşım yaptı, 'düşünülemez' dedi ve o, linç edildi. İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçildi onu bir şekilde anlıyorsunuz, kendi içinde ontolojik açılımlar yapılabilecek bir kavram. Çevresel şartlarla cinsiyetlerimizin oluştuğuna inananların kafasında dönüp duruyordu ama 6284'ün kaldırılmasını ise Erdoğan'ın başta kızlarına kabul ettirebileceğine inanamıyorum. Bu yasanın kaybı, bu ülkede iktidar ya da muhalif kim olursa olsun bütün kadınları ciddi şekilde tehdit eder. Bu şartlar yerine gelsin diye ileri sürülmüyor bence. Bugüne kadar yapılmış muhalefet, güme gitmesin, şartları masaya koyduk ve nasıl da tartıştırıyoruz, demek için.
"BU KÜÇÜK PARTİLER GEZİLİYOR, GURUR DA YAPILMIYOR"
Şimdi HÜDAPAR da var. Bunlar cumhur İttifakı'nın ilk turda seçimi bitirme çabası. Bu küçük partiler geziliyor, gurur da yapılmıyor. Sözde muhaliflerin itirazları var. Cumhurbaşkanlığı hükümet modeli gibi tüm gücün size verildiği bir modeldesiniz ve seçim realitesi için küçük partilerle de görüşüyorsunuz. Muhalefette bu gerçeklik, uzun süre oturmadı. Muhafazakarlar da gelmesin dendi. Bunlar birikti ve Akşener'e o hatayı yaptırdı.
İmamoğlu ve Yavaş da Kılıçdaroğlu'nun genel başkanı olduğu partinin üyesi. Onlara böyle bir çağrı yapıyorsanız bu Kılıçdaroğlu'nun dediği önemli değildir demek gibi, bu propagandanın da bir uzantısı aslında. Allah'tan toparlandı, masadaki diğer partilerin tercihleri ve kamuoyunun ferasetiyle.
HDP ADAY ÇIKARACAK MI?
Seçime kadar hayati krizler olmayacak. Millet İttifakı'nın HDP'yi masaya davet etme gibi bir durumu yok. Akşener de Kılıçdaroğlu görüşebilir ama onlardan bir teklif gelemez diyor. İYİ Parti'nin HDP ile fikir bile paylaşmak istemeyen bir tabanı var. Akşener de buna uygun politika üretiyor. Çok fazla eleştirilebilir bir mevzu değil. AK Parti tabanı da öyle CHP'de de öyle düşünenler var. Cumhur İttifakı'na muhalif olan birtakım kimseler de neredeyse iktidarla aynı yerde.
İktidar ve muhalefet arasında bazı konularda çok ciddi geçirgenlik var. Tabii ki görüşsün demesi, demokratik bir tavır. Parlamenter sisteme geçiş noktasında HDP'den bu işte bizim de katkımız var, bize ne veriyorsunuz demeleri, o esnada bazı sorunlara neden olabilir, onları şimdiden düşünmeleri lazım.
HDP kabinede yer almak isteyebilir. Böyle bir beklentide olması ne gibi sonuçlar doğurur? Parlamenter sisteme geçildi diyelim ve mecliste en çok üyesi olan partiye hükümet kurmasına izin verilecek. Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olabilir ama AK Parti hükümet kurabilir. Kimse koalisyon yapmazsa ikinci partiye hak verilebilir, daha öncede Millet İttifakı'na destek veren bir parti, neden olmasın, diyebilir. Hedef, güçlendirilmiş parlamenter sistem.
Cumhurbaşkanı hükümet sistemi de bu ülkeye iyi gelmedi. Bu geçiş 6 benzemez partiyi bir araya getiren şey. Bu konuda yuvarlak konuşmadılar ama bu o kadar olay değil, çok farklı dinamikler var. Bakarsınız Cumhur İttifakı partiler, eğer muhalefetin ortak adayı kazanırsa, bazı vekiller parlamenter sisteme destek de verebilir. Her olasılığa açık bir süreç ama bu istikrarsızlık anlamına da gelmiyor. Seçim kazandıktan sonra ilk 5-6 ay boyunca vereceğiniz intiba önemli. İstanbul Ankara yeniden AK Parti'ye geçer mi, bunlar da önemli.
İMAMOĞLU VE YAVAŞ NE YAPACAK?
Öncelikle, anayasa maddesi 127/5'te özdeşleşme yasağı diye bir hüküm var. Bir yorum yoluyla belediye başkanı aynı zamanda cumhurbaşkanı yardımcısı olamaz. Bu konu düzenlenmiş değil. Binali Yıldırım seçilseydi, yardımcı da olacaktı. Biz yapıyorsak olur, siz yapınca olmaz şeklinde itirazlar geldi. Yıldırım için de şık görünmedi, yine görünmüyor. İYİ Parti'nin istediği gibi güçlü yardımcılık talepleri kabul edilmedi. İstenilen zaman ve tanımlı görevle diye bahsedildi. Bu da görevleri bitine kadar Belediye Başkanlıkları sürecek. 2024 yılına kadar tartışmalı bir pozisyona onları sokmak istemez, diye düşünüyorum.
İmamoğlu ve Yavaş'ı da yine Kılıçdaroğlu çıkardı. Bunları nereden bulup çıkardınız dediler, kesin AK Parti kazanacak dediler, o zaman da öyle bir furya vardı. Binali Yıldırım'ı çalıştırmayan lobiler oldu, eli kolu bağlı bir seçim süreci yarattı. Öte yandan, tanınmamış olmamasının verdiği bir konfor vardı İmamoğlu'nda. Herhangi bir olumsuz durumla ilişkilendirilmiyordu. Herkesle takılabiliyordu. İmamoğlu, şunları yaptı da kazandı diyebileceğimiz bir şey yok. Aslında İstanbullular, AK Parti'yi cezalandırmak istedikleri için de İmamoğlu kazandı. İkinci seçimde kimsenin artık haksızlığa tahammülü olmadığı için 800 bin seferle kazandı. İlçe seçimleri yenilenmedi ama il seçimi yenilendi. Bunun bir mantığı yoktu, insanlar buna 'hayır' deme ihtiyacı hissetti. Cumhurbaşkanı yardımcılığı parlamenter sisteme geçilene kadar önemli konumlar. Diğer parti liderlerinin de o şekilde konumlandırılacağı söyleniyordu. Önemli bir pozisyon ve onlar için de kötü değil.
Benim dışımdaki dünya ve Türkiye siyasetinin aksı, öyle bir değişti ki. Değişen ben değilim, daha önceden yakın olduğum halkanın yer değiştirmiş olması. Ben hala kendimi dindar ve demokrat olarak tanımlıyorum. AK Parti'nin çevreye itilmiş, bastırılmış insanların hislerine tercüman olmuş bir parti.
Ben hiçbir zaman AK Parti'nin militan sevdalısı olmuş değilim ama başkalaşmış buluyorum. Çok rahat baş edilebilir olan sorunlara çok kötü çözümler üretildi.
Babam Batı Trakyalı muhaciri. Dindar bir Atatürkçü. Annem disiplinli bir anne ve çok fedakar, çizgileri, karakteri ve köşeleri çok nettir. Kozmopolit bir aile olarak adlandırabiliriz. Özellikle de annemin tarafında çok fazla seküler insan var. Anneannem hidayete erdikten sonra daha dindar oluyor ve dedemi de etkiliyor. Dedem albay, emekli oluyor. Gümülcine az çok öyledir. Benim babam, babaannemin, Gümülcine'den çıkıp okumaya gelirken dosdoğru ol ve namazını hiç bırakma diyor.
Seçimlerimde babamın etkisi vardır. Şu anda da epey çelişki yaşıyoruz. Şile'ye gidiyoruz, Yavuz Selim Köprüsü'nden geçiyoruz, babam yolu övmeye başladı, annem dedi ki Nihat Bey sus, çünkü ben bu işin nereye gideceğini biliyorum dedi. Babam AK Parti'yi çok seviyor. Yol yaptı, medeniyettir zaten yol diye giriyor. Kutuplaşma ailelere kadar girebiliyor. sosyal medyada beni babam üzerinden vurmaya çalıştılar. Tahkir ederek görüşlerimi eleştirmeye çalıştılar. Bir taraftan da bu feodal bir yöntem. Kadın olduğum için, yaşınız ne olursa olsun babanıza layık olmanız gereken bir çocuk muamelesi yapılıyor size. Bu tabii, muhafazakar kesimde sıkça rastlanan bir şey. Gidip kendisine de kızına sahip çık, deniyor. Üzmemeye çalışıyor beni. Doktor, genel cerrah ve çok okuyan biri. Gerçekten Müslüman bir kamuoyu oluşması için herkesle görüşen, cemaatçilik yapan birilerine kapıları kapatan yapılarla da mücadele etmiş birisi.
Koca koca adamlar, babamı sıkıştırıyor, kocaman bir kadına sahip çıkması için. Politika yazıyorum ve bu oluyor diye üzülüyorum ama oturup da ağlamıyorum. Kendimi dindar ve demokrat olarak tanımlıyorum. İnsanın demokrat olması için önce kendi mahallesini eleştirmesi gerekiyor. Kimse demokratlığına toz kondurmuyor ama kimse kendi mahallesinin töresini eleştiren bir eğilimde değil böyle olunca da demokrat olmuyorsunuz. Böyle olunca orası aslında 7'li masa demenin de bir anlamı olmuyor.
HDP'yi eleştiriyorsun, HÜDAPAR'ı içine almaya çalışıyorsun. Müslüman kadın hareketini bastıran bir şey, Konca Kuriş'in öldürülmesi. Hizbullah geçmişi, nefs-i müdafaa yapıyorduk demeleri, kadınlardan ve tüm Türkiye'den özür dilemesi gereken bir parti. Ben aslında mahallesizler mahallesindeyim. Sanıldığı kadar da azınlık değiliz. Kendi çocuğunu izleyip aslında onların nasıl İslam'a karşı tavır aldıklarını görüp dindarlığın kamusal görüntüsünü araştıran entelektüel dindarlar var.
15 Temmuz olduğunda, ilk anda büyük bir yalnızlık kimseye güvenememe, darbeye itiraz etme, planlar vesaireler, bu hayatta kime güveneceğiz dedik. Biraz da hayvan korkumu yenmek istedim ve bir kedi sahiplendim ve o kedi de tam olarak annemin karakterinde. Şu anda 3 kedim var, kimseye önermem, 3 kedi çok fazla. Her zaman 2 buçuk yaşında olacak bir çocuğunuz varmış gibi düşünün yani. Bir kedi iki buçuk yaşlarında bir çocuğa tekabül ediyor. Kendilerini idare ederler ama beklentileri var onların da. Mamaların fiyatları el yakıyor. Her hayvanın farklı bir karakterinin olduğunu keşfetmek benim için çok farklı bir deneyim oldu. Herkesin bir kedisi olması lazım. Hayvanlar için yapmamız gereken, merhamet ve koruma ilişkisi geliştirmek. Bir çocuk ısırıldığında o çocuk için de üzülün, vandallar için bunu malzeme haline getirmeyin, bir rica."