15. Büyükelçiler Konferansı... Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan açıklamalar: İsrail'in inatla gittiği yol, açık söylüyorum yol değil
15. Büyükelçiler Konferansı'nda önemli açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İsrail hükümetinin ısrarla ve inatla gittiği yol, açık söylüyorum, yol değildir" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15. Büyükelçiler Konferansı'nda önemli açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları:
Şahsınızda yurt içi ve yurt dışında görev yapan Hariciye Teşkilatımızın tüm mensuplarına selamlarımı, sevgilerimi iletiyorum. Milletin evine, bu gazi mekana hoş geldiniz diyorum. Geçtiğimiz yılki konferansımızı Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Hariciye Teşkilatımızın temellerinin atılışının 500. senesinde yine bu salonda gerçekleştirmiştik.
15. Büyükelçiler Konferansımızın da Dışişleri Bakanlığımız başta olmak üzere devletimiz, kurumlarımız, yurt dışındaki vatandaşlarımız ve gönül coğrafyamız için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Artık geleneksel hale gelen Büyükelçiler Konferanslarımızın devletimizin yurt dışındaki çalışmalarına önemli katkılar yaptığını müşahede ediyorum. Farklı kıtalarda 261 diplomatik misyonla dünyanın en geniş üçüncü temsil ağına sahip olan Dışişleri Bakanlığımıza bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum.
"İSRAİL'E 'DUR' DENMELİ"
Bakınız Gazze'de ve işgal altındaki Filistin topraklarında 14 aydır devam eden %70'i çocuk ve kadın olmak üzere 50.000'i aşkın Filistinlinin hayatını kaybettiği katliamın önüne bir türlü geçilemedi. Mevcut İsrail yönetimi bölgedeki sorunları daha da çetrefil hale getirerek saldırılarına her gün bir yenisini ekliyor. Uluslararası toplumun bu katliamlar karşısındaki kayıtsızlığı sistemi ayakta tutan temel hukuki ilkelerin değerlerin her geçen gün daha da aşınmasına, örselenmesine, yok olmasına sebebiyet vermektedir. Buna mutlaka bir dur denilmelidir. Daha fazla kan dökerek, masum sivillerin tepesine daha fazla bomba yağdırarak güvenlik sağlanamaz. İsrail hükümetinin ısrarla ve inatla gittiği yol açık söylüyorum yol değildir. Bu durum Gazze ve Filistin için olduğu kadar Suriye için de geçerlidir. Türkiye olarak 14 aydır kalıcı ateşkesin tesisine ve barışa fırsat tanınması gerektiğini vurguluyoruz. Bölgemizde değişen dinamikler bunun için hiç olmadığı kadar elverişlidir. Türkiye Gazze'deki kan deryasının artık son bulması için değil elini tüm vücudunu taşın altına koymaya hazırdır. İsrail hükümeti üzerinde etki sahibi küresel güçlerin Gazze'de de barış penceresinin açılması için artık inisiyatif alması gerektiğine inanıyoruz.
"ESAD REJİMİ ARKASINDA ENKAZ BIRAKTI"
Şayet oyalama taktikleri yerine gerçekten samimi bir irade gösterilirse elbette netice alınacaktır. Değerli arkadaşlar, komşumuz Suriye son 10 günde büyük bir değişime sahne olmuştur. Esad rejimi arkasında katliamlarla, yıkımlarla, barbarlıkla dolu büyük bir enkaz bırakarak Suriye'den firar etmiştir. Zalimler kaybetmiş, mazlumlar bir kez daha kazanmıştır. Suriye'de 61 yıldır kan ve gözyaşı ile süren kötülük artık son bulmuştur. İnşallah bu ülkede en zor dönem pazar günü itibariyle geride kalmıştır. Türkiye, Suriye İhtilafı'nın ilk gününden beri daima hakkı, adaleti, kuşatıcı ve kapsayıcı bir sistemin inşasını savunmuş, katliamlar başladığında da Suriyeli kardeşlerine hem kapısını hem de gönlünü sonuna kadar açmıştır. Hükümetimizin tüm engellemelere, haksız eleştirilere ve itibar suikastlerine rağmen 13 yıldır kararlılıkla sürdürdüğü insani politikasının haklılığı çok net biçimde tescillenmiştir. Atalarımızın dediği gibi doğru duvar yıkılmamış, Türkiye ne kendi vatandaşlarına ne de Suriyeli kardeşlerine mahcup olmamıştır.
Muhalefetin ve içimizdeki ırkçı çevrelerin ülkemize yeni bir Boraltan köprüsü faciası utancı yaşatma girişimlerini boşa çıkardık. Suriye hapishanelerinden yansıyan vahşet görüntüleri ve trajik insan hikayeleri Suriye halkının neden evlerini terk etmek zorunda kaldığını, Esad'ın sözde af ilanlarına neden itibar etmediklerini, ülkelerine dönmekte neden istekli olmadıklarını ortaya koyuyor. Hapishane denilen yerlerin affınıza sığınarak söylüyorum. Esasen birer insan mezbahanesi olduğunu gördük. Elbette Suriye'de her şey bitmiş değil. Suriyeli kardeşlerimiz bundan sonra ülkenin yeniden imarı ve ihyası başta olmak üzere pek çok meydan okumayla karşı karşıyadır. Sürecin bugüne kadar başarıyla yönetildiğine şahit oluyoruz. Eli kanlı zalim bir rejime karşı savaşı kazanan Suriyeli kardeşlerimizin zaferi de kazanacağına yürekten yanıyoruz. Temennimiz yeni yönetimin Suriye halkının tüm kesimlerini kuşatan ve kucaklayan bir anlayışla yoluna devam etmesidir. Türkiye olarak inşallah yeni dönemde de Suriye halkının yanında olmayı sürdüreceğiz. İhtiyaç duydukları her konuda Suriyeli kardeşlerimize gereken her türlü desteği vereceğiz. Aynı şekilde Irak'ta yaşanan her gelişmenin de ülkemize ve bölgemize yansımaları olmaktadır. Tıpkı Suriye gibi Irak'ın toprak bütünlüğü ve egemenliğinin muhafazası da bizim için çok ama çok önemlidir.
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI
Önümüzdeki Şubat ayında dördüncü yılına girecek olan Rusya-Ukrayna savaşıyla dünyada taşlar yerinden oynamıştır. Ülkemiz bu savaşta da dengeli bir politika izleyerek önceliğini adil barışın sağlanmasına vermiştir. Ateşe benzin dökmenin değil yangını söndürmenin gayretinde olduk. Bu çizgimizi önümüzdeki dönemde de koruyacağız. AGİT Genel Sekreterliğine 57 ülke üye ülkenin oy birliği ile tecrübeli bir Türk Büyükelçinin Sayın Feridun Sinirlioğlu'nun atanması barış çabalarımızla işimizi kolaylaştıracaktır. Karabağ'ın işgalden kurtulmasıyla yakalanan tarihi fırsatın Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir barış anlaşmasıyla taşlanmasını arzu ediyoruz. Görüldüğü üzere çevremizde adeta bir ateş çemberi istikrarsızlık yumağı hüküm sürüyor. Tam da bu noktada 5 asra uzanan engin tecrübesiyle Türk diplomasisinin değişik şartlara ayak uydurabildiğini, milli menfaatlerimizi merkeze alarak barış odaklı faaliyetlerini başarıyla sürdürebildiğini görüyoruz. Hariciye teşkilatımızın, bölgemizin barış, huzur ve güvenliğine dönük çalışmalarını bundan sonra da başarıyla ifade edeceğine inanıyorum. Kıymetli Büyükelçiler, son dönemde güvenlik konseptlerinde köklü değişimler yaşanıyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ittifaklar ve güvenlik anlaşmaları sorgulanırken, savunma harcamaları çarpıcı bir şekilde artıyor. Bu hassas dönemin bir başka özelliği de, farklı alanlarda baş gösteren yeni tehditler sebebiyle milli güvenlik kavramının, kapsamının genişlemesidir. Tabii, düzensiz göç gibi, yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı gibi sorunlar da artık milli güvenlik kavramı çerçevesinde tartışılıyor. Türkiye, tüm bu tehditlerle, sınamalarla mücadelede hamdolsun güçlü bir müktesebata sahiptir. Bununla birlikte, karşımızdaki tehditlerin sayısı, büyüklüğü ve değişen yapısı teyakkuzda olmamızı ve hızlı çözümler üretmemizi elzem kılıyor. Şurayı önemle ifade etmek isterim. Türkiye, oyun kurucu bir aktör olarak, müessir güç konumunu günden güne pekiştirmektedir.
Çeşitli ülkelerden pek çok muhatabımız da bu gerçeği artık teslim ediyor. Hedeflerimiz ve ideallerimiz büyük olsa da, bunları hayata geçirecek diplomatik kapasiteye de, stratejik hareket kabiliyetine de sahibiz. Ancak, bu kapasite ve kabiliyeti sürekli geliştirmemiz, daha ileri noktalara taşımamız şart. Küresel ve bölgesel gelişmelerin seyri, Dışişleri Bakanlığımızı daha geniş bir insan kaynağıyla takviye etmemiz gerektiğini bizlere gösteriyor. Aynı şekilde, yeni ve çığır açan teknolojileri dış politika stratejimize bir an önce dahil edip, çağa herkesten önce ayak uydurmamız gereklidir. Böyle bir ortamda, devletimizin ve milletimizin Dışişleri Bakanlığımızdan beklentisi her zaman olduğu gibi yüksektir. Köklü bir geleneği temsil eden hariciye teşkilatımızın bu beklentileri ziyadesiyle karşılayacağına inancım tamdır.
"SAVUNMA SANAYİ ÜRÜNLERİMİZDEKİ YERLİLİK ORANINI %80 SEVİYESİNİN ÜZERİNE ÇIKARTTIK"
Değerli Büyükelçiler, Dışişleri Bakanlığımız, teröristler tarafından en fazla hedef alınan kurumlarımız arasında yer alıyor. Görevi başında şehit edilen tüm diplomatlarımıza bir kez daha Allah'tan rahmet diliyor, aziz hatıralarını saygıyla yardımcı oluyor. Diplomatlarımız bugün de dünyanın en zor coğrafyalarında kimi zaman canları pahasına vazifelerini ifade etmektedir. Bu noktada, Büyükelçilerimizin yakından takip etmelerini beklediğim bir takım gelişmeler ve eğilimlere dikkat çekmek istiyorum. Yakın tarihimize baktığımızda, Türkiye gerek savunma ihtiyaçlarının giderilmesinde, gerekse 40 yıllık terörle mücadelesinde müttefiklerinden beklediği desteği maalesef göremedik. Tam aksine, çoğu zaman yaptırımlara ve ambargolara maruz kaldık. Bu nedenle, özellikle savunma sanayinde kendi kendimize yeterli olma yolunda devrim niteliğinde adımlar attık. Bilhassa son yıllarda yakaladığımız ivmeyle, savunma sanayi ürünlerimizdeki yerlilik oranını %80 seviyesinin üzerine çıkarttık. Sizlerden ülkemize yönelik gizli açık yaptırımların ve ambargoların zamanlıca bertaraf edilmesi hususunda ön alıcı ve aktif hareket etmenizi bekliyorum."