Köpek adamı ısırdığında istidatında olan bir melekeyi işlettiğinden haber sayılmaz. Ancak bir adam köpeği ısırdığında, istidatlarının dışına çıkmıştır. Normalin, doğalın ve vasatın sınırları aşılmıştır. Haber bir anlamda fıtratın ve doğalın sınır bekçisidir.
Hal böyle olunca doğalın sınırlarında yapılan her ihlal bizi kötü örneklerin, sui misallerin haber olarak karşımıza daha çok çıkmasına neden olur.
Kötülük her gün ekranlardan, gazete manşetlerinden, köşe yazılarından kendine yer bulurken, iyilik buna ihtiyaç duymaz.
İyiliğin kendinden başka bir amacı ve ifade biçimi yoktur.
Darb-ı meseldir ki anlatılır; Son devir melâmî büyüklerinden Muhammed Nur’ul-Arabî hazretleri, bir gün bir müridiyle yolda yürürken, müridi durmuş ve şeyhten bir keramet göstermesini arzu etmiş,
"Efendim!", demiş, "bütün şeyhler keramet gösterirler, gösteriyorlar ama siz bize henüz bir keramet göstermediniz. Lütfetseniz de bir kerametinizi görsek!"
Efendi hazretleri kaşlarını çatmış, müridine dönerek hiddetle şöyle demiş;
"Yürüyoruz ya işte!"
İyiliğin başkaca bir nümayişe, parmak işaretine, “keramete” ihtiyacı yoktur.
İyilik sadece yürür.
Ancak iyiliğin bu yürüyüşünü görmek, onun adımlarını takip etmek, ondan istifade etmek bize lazımdır.
Şimdi bu bakış açısıyla ilk defa “haber değeri” taşımayan ancak “hakikat değeri” taşıyan bir insanı, bir hizmet adamını size anlatmak ve örnek teşkil etmesi bakımından huzurlarınıza sunmak isterim.
Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Ali Kocataş.
İsmiyle müsemma hem Ali, hem koca yürekli bir hizmet adamı. Rehberindeki 26 bin üzerinde kayıtlı ismi gördüğümde bir insanın on binlerce kişiye nasıl dokunduğuna şahit olup şaşırıvermiştim.
Günde üç yüzden fazla aranan, her aramaya mutlaka geri dönen, hasta yakınlarının ihtiyaçlarıyla birebir ilgilenen, randevu alamayan yaşlılara ve engellere bizzat randevularını alıp ön ayak olan, arayana kimliğini, inancını, makamını, parti görüşünü sormayan, odasının kapısını daima açık tutan, makam odasını hizmet odasına çevirip her türlü toplantının yapılmasından memnun olan, görevini kısacası aşkla yapan bir insan Ali Kocataş.
Bazen gece yarısı uykusunu bölen telefonlarla uyanan, samimiyetinden, güler yüzünden ve sabrından asla taviz vermeden insanların hayati ihtiyaçlarına cevap veren bir gönül insanı. Sinoplu olmasından Sinop’un gurur duyduğu bir sima, ancak Anadolu’nun en uzak kentlerinden onu evladı gibi kardeşi gibi seven insanlarla herkesin hemşehrisi olmayı başarmış bir doktor.
Bugüne kadar bir kez şikâyet ettiğini, hasta sayısının fazlalığından, verilen ücretlerden dem vurduğunu ve bahane ürettiğini kimsenin duymadığı, çalışanlarına sesini yükselttiğini, kibre ve egoya teslim olup insanlara tepeden baktığını gören olmamış bir örnek şahsiyet.
Bununla kalmayıp mesleki sertifikasyon programları, kongreler, konferanslar dahil pek çoğuna katılan, yetmeyip dört yıllık felsefe okuyup bitiren, yüksek lisans yapan, Fatih Belediyesi’nin kurduğu Zeyrek Akademisi’ndeki her hafta sonu yapılan İhsan Fazlıoğlu ve Abuzer Dişkaya’nın derslerini takip edip notlar alan, teknolojik gelişmeleri takip edebilmek adına bilgisayar programcılığı okuyan bir ilim erbabı.
İnsanlığıyla ahlakımıza, ilim aşkıyla öğrenme ve bilme sevdamıza, hizmet etme bilinciyle de bu ülkenin geleceğine katkı sunan bir örnek şahsiyet.
Hep kötü örnekleri görüp içimizi karamsarlığın işgal etmesine izin vermeyelim.
Biliyorum ki bu satırları yazdığım için kendisi bana darılacak, belki kızacak.
Ancak konu şahsı değildi.
Konu bu ülkeye hizmet eden, bu millete aşkla bağlı insanların mutlaka değerinin, kadrinin, kıymetinin bilineceğini göstermekti ve Ali Kocataş’ın değil bizim Ali Kocataş gibilere teşekkür etmeye ihtiyacımızın olduğunu anlatmaktı.
İyiler de var, gerçek bürokratlar da var.
Ve asla unutmayalım;
İyilik başka bir dile ihtiyaç duymaz, plan, bütçe, destek aramaz.
Dilimizi dolayısıyla düşünce dünyamızı kuran Yunus Emre’nin sözleriyle bitirelim;
- Aşk gelicek cümle eksikler biter,
Bitmez ise ko ki kalsın n'olusar?