Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Ali Kocataş ile birlikte takip ettiğimiz dersler, Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun riyasetinde Osmanlı filozofu Kınalızâde Ali’nin (ö. 1572) klasik Türkçe’yle kaleme aldığı, kendinden önce bu topraklarda yazılan tüm ahlâk eserlerini içererek onları aşma iddiasında olan mühim bir ahlak kitabı “Ahlâk-ı Âlâi” üzerine. Öyle ki bu eser Osmanlı’da bir dönem aydın, entelektüel veya âlim olanların mutlaka okuması gereken üç eserden biriydi.
Zeyrek Akademi’de bununla beraber pek çok seminer, ders, kurs, anma programı ve etkinlik düzenleniyor. Tarihi ambiyansın eşlik ettiği böyle mühim düşünce faaliyetlerine imkân sağlayan, başta Fatih Belediye başkanı Ergün Turan olmak üzere ve tüm ekibine teşekkür etmeyi borç biliyorum.
İstanbul bir zamanlar siyasetin ve ticaretin olduğu kadar ilmin de başkentiydi.
İstanbul’u henüz yeni fethetmiş Fatih, şehri alışının hemen ertesinde (1 Haziran Cuma günü) eğitim ve öğretim faaliyetlerine Zeyrek ve Ayasofya’da başlanılması emrini vermişti.
Süheyl Ünver, İstanbul Üniversitesi’nin ilk olarak Zeyrek ve Ayasofya medreselerinde kurulduğunu ve 18 yıl boyunca bu mekânlarda eğitim verdiğini söyler.
Şehir her köşe başında “hemşehr” olanlarla konuşur, bir çeşme bir kütüphane bir mezar taşı yanından geçip giden insanlara mutlaka kendi diliyle birkaç kelam ederdi. İstanbul Cevdet Paşa’nın da dediği gibi Fatih döneminde koca bir Dârul-Funûn haline getirilmişti. Artık Osmanlı uleması eğitim görmek için Türkistan’a İran’a, Mısır’a, Şam’a, Bağdat’a gitmiyor, İstanbul bütün sahalarda yeterli eğitimin alınabileceği merkez haline geliyordu.
Zeyrek sadece Fatih’in açtırdığı ilk eğitim kurumlarından biri değildi aynı zamanda İstanbul’da kurulan ilk kütüphanelerden biriydi. Hatta Fatih özel olarak kendi kitaplarından en seçkin eserleri bu kütüphanelere bağışlamıştır. Hammer Zeyrek için "Cami içinde bir oda ayrılarak kütüphane ittihaz edilmiştir; Osmanlıların İstanbul'da kurdukları ilk kütüphane budur" demektedir.
Bugün Fatih’te onu fetheden güzel kumandanın hayaline uygun, başlattığı ilim seferberliğini ve İstanbul’u açık hava üniversitesine dönüştürme gayretini paylaşan bir yönetimin olması bizleri ziyadesiyle memnun ediyor. Son beş yılda takip edebildiğim kadarıyla Fatih’te açılan kütüphane sayısı on ikiden fazla. Bu kütüphanelerden faydalanan insan sayısı ise yılda bir buçuk milyonu çoktan geçti.
Fatih’te son beş yılda yapılan ve gelecek bir asrımızı etkileyecek pek çok çalışmadan bir iki tanesini sizlere anlatmak istedim. 250 bin gencin üye olduğu bu kütüphaneler gözlerden kaçsa da 2071 hedeflerini gerçekleştirmek isteyen Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılına damga vuran işlerden bir tanesidir.
Tusî’nin bir zamanlar ders verdiği Zeyrek hala o eski günlerdeki etkinliğini koruyor. Fatih’in bir oda isteyip alamadığı ancak başarılı bir sınavdan sonra kendisine bir oda alabildiği medreseler bugün hala yüksek tahsil için İstanbul’da bulunan gençlere hizmet veriyor. Yakın zamanda hizmete açılan Medrese Davutpaşa Lisansüstü Araştırma Merkezi de bunlardan bir tanesi.
Bu arada vakti olmayıp derse gelemeyenler için belediye kayıtları ücretsiz olarak da yayınlıyor.
İlgisi için link: https://www.youtube.com/channel/UCIPdQkDhHdmQfqLH-Mu4CDA
Velhasıl-ı kelam, yapılan bu işlerin kıymetini erbabı bilir. Ancak gazetecilerin görevlerinden biri de bu kıymetli işlerin örnek teşkil edebilmesi adına duyurulmasını sağlamaktır.
Daima “köpeği ısıran adam” haber olmaz bizde ya da “şuyuu vukundan beter” konular satırlarımızı işgal etmez. Gazetecinin asli görevlerinden biri de iyiliği kimse ona demeden bulup çıkartmak, onu dillendirmek, onu örnek teşkil etmesi açısından toplum gündemine taşımaktır. Kötü olanı bilmek ondan kaçınmak ve korunmak adına lazım olduğu gibi iyi olanı bilmek de olmazsa olmazlardan biridir.
Başta bahsettiğim Osmanlı Filozofu Kınalızâde’den bir sözle noktalayalım:
Hayır ve saadet arayanın iyi ahlâk ve faydalı işleri bilmesi de çirkin ahlâkı ve kötü işleri öğrenmesi de gerek ki, ruh aynası temizlikle cilâlansın, pis işlerden uzaklaşsın. ‘Şerri tanıdım, ondan korunmak için.’ Zira şerri hayırdan ayırt edemeyen kişi onun kucağına düşer.