Rahmetli Alev Alatlı’nın trajik kahramanı Günay Rodoplu acı bir hikâye aktarır Viva La Muerte’da:
“Bak çok hoş –yanlış kelime!- çok acı bir hikâye vardır; Abdülhamit tahttan indirilip Selanik’te Alatini köşküne hapsedildiğinde Fethi Okyar’a, -Fethi Okyar’ın nezareti altındadır ya- iktidarı ele geçirenlerin kimler olduğunu sorar. Fethi Okyar da sayar, işte Salih Paşa, Mahmut Şevket Paşa filan. Hepsi de Abdülhamid’e zamanında hizmet vermiş adamlar. ‘Vah oğlum vah!’ der Abdülhamid, ‘şimdi bunlar mutlakiyetin bakanları iken, meşrutiyet ilan edildi de zihniyet ve kişilik mi değiştirdiler? Eğer buna inanılıyorsa, ahlaklarından şüphe etmek lazımdır! Nitekim onları gördük.”
İYİ Parti'nin Buca Belediye Başkan adayı Suat Nezir'in kente asılan seçim afişlerinde CHP rozeti takılı olan fotoğrafını kullandığını gördüğümde aklıma bu pasaj geldi. Bu seçim ilk defa kişilerin parti farkı gözetmeksizin koltuklarını koruyabilmek, aday gösterilmeyen başkanların bir anlamda intikam tamtamları çaldığı ilginç bir seçime dönüştü.
Cumhurbaşkanı Danışmanı, AK Parti MKYK Üyesi, 24-25-26-27. Dönem AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Kasım Gülpınar AK Parti’den başkan adayı gösterilmeyince Yeniden Refah Partisine katılarak Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu.
Sabah Gazetesi Kasım Gülpınar’ın "Vallaha billaha aleyhte çalışacağım. Yemin ediyorum yapacağım. HDP'lilere çalışmazsam en adiyim. Bunlarla hesaplaşmam lazım, bunun hesabını görmem lazım" şeklinde bir ses kaydının yayınlandığını haber yaptı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun tüm tuşlara basması gibi, hiçbir siyasi tutarlılık ve ilke gözetmeden sonuç odaklı vaatleri seçmende güvensizlik uyandırmıştı -ki bunu sandıkta net bir şekilde gördük.
Özellikle Yeniden Refah Partisi’nin sabık AK Partili başkanları veya siyasileri çokça aday göstermesi seçmende bir tepkiye neden oluyor.
Partiler kadrolarıyla var olur. Parti denilen tüzel kişilik en nihayetinde onu var eden yönetim kurulları, temsil eden sözcüler ve o partiye hizmet eden siyasi kişiliklerin bütünüdür. Muhalefet partisi olarak kurulan, iktidarın tarz-ı siyasetini beğenmediğini iddia eden bir partinin, eleştirdiği partiyi var eden kadroları çokça bünyesine alması, kendi siyasal kişiliğini kuramamasına da neden olacaktır.
Dolayısıyla Yeniden Refah’ın özgün bir siyasi figür olarak ortaya çıkamaması, siyasi geleceği açısından da sıkıntı doğuracaktır.
Bu işin bir boyutu.
Diğer boyutsa, seçmenin parti ve lider odaklı değil, daha çok aday odaklı oy verdiğini düşündüğümüz gerçeğidir.
Seçmenin hala büyük çoğunluğu parti ve lider odaklı oy veriyor. Yerel seçimlerde aday gösterilen çoğu başkan hala o ilçenin halkı tarafından bile tanınmıyor. Buna rağmen sırf AK Parti’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın veya CHP’nin Özgür Özel’in adayı olduğu için desteklenebiliyor. İlinde veya ilçesinde kendi oyuyla seçim kazanan belediye başkanı sayısı tahmin ettiğimizden de çok az çıkacaktır.
İktidar partisinin adayı olarak seçime giren, seçimi kazanan ve hatta şuan belediye başkanı olarak görevde olan pek çok adayı bağımsız olarak seçime soksak aldıkları oyun onda birini bile alacaklarına inanmıyorum.
Aynı şey muhalefet partilerinin başkan adayları için de geçerli.
Bu tür geçişlerde seçmeni rahatsız eden, "oy tırtıklanması” denilen avcı-toplayıcı siyaset anlayışı. Kurucu-İnşa edici bir tarz-ı siyaset, ilkeler bağlamında, yeni yüzler ve kendi bagajsız kadrolarınla, sonuç odaklı olmaktan ziyade süreç odaklı bir kurucu-inşa edici strateji siyaseti uzun vadede kazandırır. Ancak oradan buradan oy tırtıklayarak, stratejik değil taktik üstünlüğe ağırlık vererek, avcı-toplayıcı düzeyde siyasetin kimseye kazandırdığı görülmemiştir.
Yani;
Rozet değişince her şey bitiyor mu?