2003 yılında dönemin ABD Başkanı George Bush, Irak’a karşı planladıkları operasyonun (biz işgal diyoruz) tüm hazırlıklarını tamamlamıştı. Askerler, uçaklar, istihbarat faaliyetleri ve teknik tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Fakat bir şey eksikti. Bu işgalin meşrulaşması için bir motto veya bahaneye ihtiyaç vardı.
İşte bunu da şu sözlerle tamamlamıştı Bush:
“Irak’a demokrasi götüreceğiz.”
Sonuç olarak Irak’ta milyonlarca ölü, milyonlarca yaralı, evsiz insan ile 13 yılın ardından Irak’tan çıkmak zorunda kalmıştı. Demokrasi ifadesi ise belki tarihte ilk kez bu kadar sorgulanır olmuştu.
Irak işgalinin sonuçlarından bağımsız olarak bu demokrasi söyleminin dönem itibariyle başarılı olduğu ortadaydı. Çünkü bu söylemle Irak işgali, tüm dünyada meşru bir zemin kazanmıştı.
Sadece bu değil 2002 Afganistan işgali ile başlayan ve Amerikan askerini masumların koruyucusu ve kahraman olarak gösteren Hollywood filmleri 2003 Irak işgali ve sonrasında da devam etmişti. Bunun adı tam olarak yumuşak güçtü.
Yumuşak gücün belki de en net olaylarından biridir Irak işgali fakat günümüzde de çeşitli yöntemlerle yumuşak güce yönelik çalışmalar artarak devam ediyor. Sadece ABD değil diğer dünya ülkeleri de bu yolda hızlı ve etkili adımlar atıyor. Güney Kore’nin K-Culture olarak formüle edilen kültür endüstrisi örnek verilebilir.
Bu analizleri ve araştırmaları yaparken aklıma şu soru geldi:
ABD Irak işgali sırasında bulduğu bu meşruiyet aracı ifadeleri nerede nasıl üretiyor?
Bunun cevabını sivil toplum kuruluşlarında buldum. Aslında toplumun yararına işler yapması gereken sivil toplum kuruluşlarının nasıl ABD istihbaratına, Pentagon’a ve Beyaz Saray’a çalıştığını gördüm.
Arada bir Türk medyasına da yansıyan bu sivil toplum kuruluşlarının yazdığı raporlar aslında birer istihbarat faaliyeti niteliği taşıyor. Mesela son dönemlerde Türkiye’nin de içerisinde olduğu bölgesel araştırmalar yapan Stratfor, ülkelerin siyasi ve sosyal yapılarını ve yaşanan değişimleri ele alıyor ve CIA, Beyaz Saray ve Pentagon’a raporluyor. Onlar ise bu raporlar doğrultusunda eğer raporda siyasi bir çıkarım varsa siyasi operasyonlar, askeri çıkarımlar varsa askeri operasyonlar, istihbarat ile ilgili çıkarımlar varsa istihbarat operasyonları yapıyorlar. Aslında bir nevi karar alıcıların ve uygulayıcıların işlerini kolaylaştırıyorlar.
Rand Corporation kuruluşu da benzer raporlar düzenleyerek zaman zaman ABD’nin dış politikasında etkili oluyor. Nitekim Rand’ın 2020’deki raporlarında Türkiye ile ilgili önemli sosyal ve siyasi mühendislik hedefleri açık açık yazılmıştı.
Yumuşak güce sadece ABD’den değil İsrail’den de örnek verecek olursak Hasbara’nın faaliyetlerini işaret edebiliriz. Hasbara’nın burslar yoluyla ABD’de ciddi bir siyonist söylem ürettiğini ve Yahudi Lobisini beslediğini söylemek mümkün.
Türkiye’nin yumuşak gücü doğru ve etkin kullanmaya doğru ilerlediğini de söyleyebiliriz. Özellikle ABD’de açılan Türkevi’ni bu misyonun bir parçası olarak görüyorum. Son dönemlerde istihbarat servisi MİT’te yaşanan yenilenme ve daha profesyonel adımların atılmasıyla içimizdeki ABD artıklarından temizlenme süreci ile istihbarat gücümüz de ortaya çıkmış durumda. Son günlerde adını daha sık duyduğumuz MİT Akademisi’ni de önemli bir adım olarak görüyorum.
Türkiye’nin yumuşak gücü ve istihbarat faaliyetleri ile ABD ve İsrail’in yaptığı bu faaliyetlerin temel ayrışım noktası ise işin misyonu…
Çünkü İsrail ve ABD, bu faaliyetleri işgal planları için kullanırken Türkiye, terörle mücadele ve bölgesel istikrar için kullanıyor.