Tebbet Suresi okunuşu, Arapça yazılışı, Türkçe meali, fazileti, tefsiri
Tebbet Suresi, namaz sureleri içinde yer alır. Mekke döneminde nazil olan Tebbet Suresi, beş ayettir. Tebbet, kelime anlamı olarak "kurusun" "kahrolsun" demektir. İşte Tebbet Suresi okunuşu, Arapça yazılışı, Türkçe anlamı, fazileti ve tefsiri...
Kur'an-ı Kerim'in yüz on birinci suresi olan Tebbet Suresi, Peygamberimizin amcası Ebu Leheb'e lanetlenmesi, onun gibi servet ve gücüne güvenenlerin acı sonunu bildiriyor. Namaz sureleri arasında yer alan ve beş ayet olan Tebbet Suresi okunuşu kolayca ezberlenebilir. Haberimizden Tebbet Suresi okunuşu, Türkçe anlamı, fazileti ve tefsirini bulabilirsiniz.
TEBBET SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb.
2. Mâ ağnâ ‘anhu mâluhû ve mâ keseb.
3. Seyaslâ nâran zâte leheb.
4. Vemraetuhû hammâlete’l-hatab.
5. Fî cîdihâ hablun min mesed.
TEBBET SURESİ ANLAMI
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
1. Ebu Leheb’in elleri kurusun, (yok olsun) zaten yok oldu ya.
2. Malı da kazandıkları da kendisine bir yarar sağlamadı. (kurtarmadı)
3. (O) alevli bir ateşe girecektir.
4. Karısı da odun hamalı (ve),
5. Boynunda bükülmüş bir ip olarak (ateşe girecektir.)
TEBBET SURESİ NÜZUL SEBEBİ
Tebbet Sûresi Mushaftaki sıralamada yüz on birinci, iniş sırasına göre altıncı sûredir. Mekke döneminde Fâtiha suresinden sonra, Tekvîr suresinden önce inmiştir. Rivayete göre Allah Teâlâ kendisine yakınlarını uyarıp İslâm’a çağırmasını emredince (bk. Şuarâ 26/214) Hz. Peygamber Safâ Tepesi’ne çıkmış, orada bulunan Kureyş kabilesi mensuplarını yanına çağırarak onlara İslâm’ı tebliğ etmiş; ancak Resûlullah’ın amcası Ebû Leheb bu olaya kızarak, “Kuruyup yok olasıca! Bizi bunun için mi çağırdın?” demesi üzerine bu sûre inmiştir. (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 111; Taberî, XXX, 217-218)
TEBBET SURESİNİN FAZİLETİ
Bazı tefsir kitaplarında yer alan (Zemahşerî, el-Keşşâf, VI, 495; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-teʾvîl, IV, 462), “Allah Teâlâ’nın Tebbet sûresini okuyan kimse ile Ebû Leheb’i aynı mekânda bir araya getirmeyeceğini umarım” meâlindeki hadisin mevzû olduğu ifade edilmiştir. (Muhammed et-Trablusî, II, 729)
TEBBET SURESİ TEFSİRİ
Ebû Leheb, Abdülmuttalib’in oğlu ve Hz. Peygamber’in baba bir amcasıdır. Asıl adı Abdülüzzâ olup parlak yüzlü olduğundan veya öfkelendiğinde yanakları kızardığı için babası tarafından kendisine “alev gibi, çok parlak” anlamına gelmek üzere Ebû Leheb lakabı verilmiştir. Daha önce Hz. Muhammed’i çok sevdiği, hatta iki oğlunu onun kızlarıyla evlendirdiği halde peygamber olduktan sonra onun azılı düşmanı oldu. Hz. Peygamber, insanların Allah katında eşit olduğunu, onların dinî ve ahlâkî erdemlerine göre değerlendirileceklerini söylüyordu. Ebû Leheb ise kibirli, gururlu ve zengin biri olup fakir ve zayıf insanların kendisine eşit tutulmasını kabullenemiyordu. Rivayete göre Resûlullah panayırda dolaşarak insanları İslâm’a davet ederken Ebû Leheb de arkasından gider ve çevresindekilere onun yalancı olduğunu söylerdi (Kurtubî, XX, 236). Hz. Peygamber’e karşı daima onun düşmanlarıyla birlikte hareket etmiş, hem kendisi hem de karısı ona eziyet etmişlerdir. Hicretin 2. yılında çiçek hastalığına yakalandığı için müslümanlara karşı Bedir Savaşı’na katılamamış, fakat yerine adam göndermiş, ayrıca müşriklere malî destekte bulunmuştur. Kureyş’in Bedir’deki yenilgisini ve ağır kayıplarını haber aldıktan yedi gün sonra kahrından öldüğü söylenmektedir. Çiçek hastalığının kendilerine de bulaşacağı korkusuyla ailesinden hiç kimsenin ona yaklaşmadığı, öldüğünde ücretle tuttukları Sudanlılar’a defnettirdikleri rivayet edilir. Ebû Leheb’in kızı müslüman olarak Medine’ye hicret etmiş, oğulları Utbe ile Muttalib de Mekke’nin fethinden sonra İslâm’a girmişlerdir (fazla bilgi için bk. Mehmet Ali Kapar, “Ebû Leheb”, DİA, X, 178-179).
“Ebû Leheb’in elleri kurusun!” meâlindeki 1. âyet mecazi bir ifade olup, “Kahrolası!” anlamında bir bedduadır. Devamındaki “tebbe” fiili, bedduanın gerçekleşeceğini ifade eder. Yine, bu ifadenin mecaz olduğu ve “işinde zarar etsin, işleri kötüye gitsin” anlamına geldiği şeklinde yaygın bir yorum daha vardır; nitekim öyle de olmuştur. İlk “kuruma”yı işlerinin kötü gitmesi için beddua, ikinci “kuruma”yı ise kendi şahsının (nefs) perişan olduğu yönünde bir haber ve bilgi verme olarak açıklayanlar da olmuştur (meselâ bk. Tüsterî, s. 209). Müfessirler 2. âyette Ebû Leheb’in kazandığı bildirilen şeyden maksadın onun çocukları, malı, mevki ve itibarı olduğunu söylemişlerdir. Buna göre âyet, bunların hiçbirinin kendisini dünyadaki kötü sondan kurtaramadığını ifade eder. “Ona ne malı fayda verdi ne de kazandığı” diye çevirdiğimiz 2. âyete, “Malı ona ne fayda sağladı, o ne kazandı?” diye soru şeklinde de mâna verilmiştir (Şevkânî, V, 606-607).
Ebû Leheb, Hz. Peygamber’in amcası olduğu için onu desteklemesi ve düşmanlarına karşı koruması gerekirken tam tersine karısıyla birlikte ona eziyet ve sıkıntı verdiklerinden dolayı 3. âyette ateşi son derece şiddetli olan cehenneme gireceği haber verilmiştir.
Ebû Leheb’in karısı, Harb’ın kızı ve Ebû Süfyân’ın kız kardeşi Ümmü Cemîl Avrâ’dır. “Dedikodu yapıp söz taşıyan...” diye çevirdiğimiz 4. âyeti, Hz. Peygamber’e eziyet etmek maksadıyla diken, çalı çırpı toplayıp geceleyin peygamberin yoluna serdiği için “odun taşıyan” diye çevirenler de vardır. Biz meâlde, insanların arasını bozmak amacıyla laf götürüp getirdiği ve Hz. Peygamber’i maddî sıkıntısı sebebiyle aşağıladığı için mecazi anlamda böyle (hammâlete’l-hatab) nitelendirildiği şeklindeki yorumu tercih ettik. Taberî, her iki yorumu destekleyici rivayetler aktardıktan sonra kendisi birinci mânayı tercih etmiştir (bk. XXX, 338-339). Ayrıca hata ve günahlarını yüklenip taşıdığından dolayı mecazi anlamda “yanacağı cehennem için kendi odununu kendisi taşıyan” olarak nitelendirildiği kanaatinde olanlar da vardır (bk. Şevkânî, V, 607-608). Aynı kadın, Lât ve Uzzâ isimli putlara yemin ederek mücevherden yapılmış kıymetli gerdanlığını Hz. Peygamber’e düşmanlık uğrunda harcayacağını büyük bir gururla söylediğinden dolayı da 5. âyet, “Dünyadaki gerdanlık yerine âhirette boynuna ateşten bir ip takılacaktır” şeklinde yorumlanmıştır (bk. Kurtubî, XX, 242).