Kehf Suresi okunuşu, Türkçe anlamı ve Cuma gecesi Kehf Suresi okumanın fazileti, tefsiri
Kehf Suresi, Mekke'de nazil olmuştur. İsmini içinde geçen “Ashâb-ı Kehf” kıssasından alır. Peygamber Efendimiz, Cuma gecesi Kehf Suresi okunmasını tavsiye etmiştir. Haberimizde Kehf Suresi Arapça okunuşu, Türkçe anlamını okuyabilir ve okumanın faziletinden faydalanabilirsiniz.
Kehf Suresi, Kur'an-ı Kerim'in 18. suresidir. Ashab-ı Kehf kıssası ile birlikte Hızır ile Musa'nın karşılaşmasını, Zülkarneyn, Yecüc ve Mecüc konuları anlatılmaktadır. Elhamdülillah başlayan beş sureden biri olan Kehf Suresi, özellikle cuma gecesi okunması tavsiye edilmiştir. İşte Kehf Suresi Arapçası, latin harflerle okunuşu, Türkçe meali ve faziletleri...
KEHF SURESİ OKUMANIN FAZİLETLERİ NELERDİR?
Kehf sûresinin faziletiyle alâkalı rivayetlerden birkaçı şöyledir:
Berâ b. Âzib (r.a.)’in dediğine göre bir adam Kehf sûresini okuyordu, yanında da iki uzun iple bağlı bir at vardı. Derken bir bulut adamın üzerine doğru inmeye başladı. Bulut yaklaştıkça yaklaşıyordu. At bundan dolayı ürktü ve huysuzlardı. Sabaha çıkınca o zat Nebî (s.a.s.)’e gelerek hâdiseyi anlattı. Resûlullah (s.a.s.): “O, kalbe huzur veren bir melektir, Kur’an okuduğun için inmiştir” buyurdu. (Buhârî, Fezâil 11; Müslim, Müsâfirîn 240)
Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Kim, Kehf sûresinin başından on âyet ezberlerse deccâlden korunmuş olur.” (Müslim, Müsâfirin 257)
“Kim, Kehf sûresinin son on âyetini okursa deccâlin fitnesinden korunur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 446)
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: ”Kehf Suresi indiğinde 70 bin melek onunla birlikte inmiştir. Her kim Kehf Sure’sini cuma günü okursa Allah-u Teala onun günahlarını af eder.”
“Her kim Cuma gecesi Kehf sûresini okuyacak olursa, bir nûr kendisi ile Beyt-i Atîk arasındaki mesâfeyi onun için aydınlatır.” (Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân 18)
“Kim Kehf sûresinin baş tarafları ile sonlarını okursa, bu sûre onun için tepeden tırnağa kadar bir nûr olur. Kim de tamâmını okursa, onun için gök ile yer arasında bir nûr olur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,439)
“Kim Kehf Suresi’nin son 5 ayetini okuyarak yatarsa Allah-u Teala onu istediği saatte uyandırır.”
“Kim, Kehf sûresini indirildiği gibi okursa sûre, kıyamet gününde onun için bir nûr olur.” (Beyhakî, Sünen, III, 249)
KEHF SÛRESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
Bismillahirrahmanirrahim
1. El hamdu lillahillezî enzele ala abdihil kitabe ve lem yec’al lehu îveca
2. Kayyimel li yunzira be’sen şedîdem mil ledunhu ve yubeşşiral mu’minînellezîne ya’melunes salihati enne lehum ecran hasena
3. Makisîne fîhi ebeda
4. Ve yunzirallezîne kaluttehazellahu veleda
5. Ma lehum bihî min îlmiv ve la li abaihim keburat kelimeten tahrucu min efvahihim iy yekulune illa keziba
6. Fe lealleke bahîun nefseke ala asarihim il lem yu’minu bi hazel hadîsi esefa
7. İnna cealna ma alel erdî zînetel leh ali nebluvehum eyyuhum ahsenu amela
8. Ve inna le caîlune ma aleyha saîydem curuza
9. Em hasibte enne ashabel kehfi ver rakîymi kanu min ayatina aceba
10. İz evel fityetu ilel kehfi fe kalu rabbena atina mil ledunke rahmetev ve heyyi’ lena min emrina raşeda
11. Fe darabna ala azanihim fil kehfi sinîne adeda
12. Summe beasnahum li na’leme eyyul hîzbeyni ahsa lima lebisu emeda
13. Nahnu nekussu aleyke nebeehum bil hakk innehum fityetun amenu bi rabbihim ve zidnahum huda
14. Ve rabatna ala kulubihim iz kamu fe kalu rabbuna rabbus semavati vel erdî len ned’uve min dunihî ilahel le kad kulna izen şetata
15. Haulai kavmunettehazu min dunihî aliheh lev la ye’tune aleyhim bi sultanim beyyin fe men azlemu mimmeniftera alellahi keziba
16. Ve izî’tezeltumuhum ve ma ya’budune illallahe fe’vu ilel kehfi yenşur lekum rabbukum mir rahmetihî ve yuheyyi’ lekum min emrikum mirfeka
17. Ve teraş şemse iza taleat tezaveru an kehfihim zatel yemîni ve iza ğarabet takriduhum zateş şimali ve hum fî fecvetim minh zalike min ayatillah mey yehdillahu fe huvel muhted ve mey yudlil fe len tecide lehu veliyyem murşida
18. Ve tahsebuhum eykazav ve hum rukuduv ve nukallibuhum zatel yemîni ve zateş şimali ve kelbuhum basitun ziraayhi bil vesîyd levit tala’te aleyhim le velleyte minhum firarav ve le muli”e minhum ru”a
19. Ve kezalike beasnahum li yetesaelu beynehum kale kailum minhum kem lebistum kalu lebisna yevmen ev ba’da yevm kalu rabbukum a’lemu bi ma lebistum feb’asu ehadekum bi verikîlum hazihî ilel medîneti fel yenzur eyyuha ezka taamen fel ye’tikum bi rizkîm minhu vel yetelattaf ve la yuş’îranne bikum ehada
20. İnnehum iy yazheru aleykum yercumukum ev yuîydukum fî milletihim ve len tuflihu izen ebeda
21. Ve kezalike a’serna aleyhim li ya’lemu enne va’dellahi hakkuv ve ennes saate la raybe fîha iz yetenazeune beynehum emrahum fe kalubnu aleyhim bunyana rabbuhum a’lemu bihim kalellezîne ğalebu ala emrihim le nettehîzenne aleyhim mescida
22. Se yekulune selasetur rabiuhum kelbuhum ve yekulune hamsetun sadisuhum kelbuhum racmem bil ğayb ve yekulune seb’atuv ve saminuhum kelbuhum kur rabbî a’lemu bi îddetihim ma ya’lemuhum illa kalîlun fe la tumari fîhim illa miraen zahirav ve la testefti fîhim minhum ehada
23. Ve la tekulenne li şey’in innî faîlun zalike ğada
24. İlla ey yeşaellahu vezkur rabbeke iza nesîte ve kul asa ey yehdiyeni rabbî li akrabe min haza raşeda
25. Ve lebisu fî kehfihim selase mietin sinîne vazdadu tis’a
26. Kulillahu a’lemu bima lebisu lehu ğaybus semavati vel ard ebsîr bihî ve esmî’ ma lehum min dunihî miv veliyyiv ve la yuşriku fî hukmihî ehada
27. Vetlu ma uhîye ileyke min kitabi rabbik la mubeddile li kelimatihî ve len tecide min dunihî multehada
28. Vasbir nefseke meallezîne yed’une rabbehum bil ğadati vel aşiyyi yurîdune vechehu ve la ta’du aynake anhum turîdu zînetel hayatid dunya ve la tutî’ men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahu ve kane emruhu furuta
29. Ve kulil hakku mir rabbikum fe men şae fel yu’miv ve men şae fel yekfur inna a’tedna liz zalimîne naran ehata bihim suradikuha ve iy yesteğîysu yuğasu bi mani kel muhli yeşvil vucuh bi’seş şerab ve saet murtefeka
30. İnnellezîne amenu ve amilus salihati inna la nudîy’u ecra men ahsene amela
31. ulaike lehum cennatu adnin tecrî min tahtihimul enharu yuhallevne fîha min esavira min zehebiiv ve yelbesune siyaben hudram min sundusiv ve istebrakîm muttekiîne fîha alel eraik nî’mes sevab ve hasunet murtefeka
32. Vadrib lehum meseler raculeyni min a’nabiv ve hafefnahuma bi nahliv ve cealna beynehuma zer’a
33. Kiltel cenneteyni atet ukuleha ve lem tazlim minhu şey’ev ve feccerna hîlalehuma nehara
34. Ve kane lehu semer fe kale li sahîbihî ve huve yuhaviruhu ene ekseru minke malev ve eazzu nefera
35. Ve dehale cennetehu ve huve zalimul li nefsih kale ma ezunnu en tebîde hazihî ebeda
36. Ve ma ezunnus saate kaimetev ve leir rudidtu ila rabbî le ecidenne hayram minha munkaleba
37. Kale lehu sahîbuhu ve huve yuhavirruhu e keferte billezî halekake min turabin summe min nutfetin summe sevvake racula
38. Lakinne huvellahu rabbî ve la uşriku bi rabbî ehada
39. Ve lev la iz dehalte cenneteke kulte ma şaellahu la kuvvete illa billah in terani ene ekalle minke malev ve veleda
40. Fe asa rabbî ey yu’tiyeni hayram min cennetike ve yursile aleyha husbanem mines semai fe tusbiha saîyden zeleka
41. Ev yusbiha mauha ğavran fe len testetîy’a lehu taleba
42. Ve uhîyta bi semerihî fe asbeha yukallibu keffeyhi ala ma enfeka fîha ve hiye haviyetun ala uruşiha ve yekulu ya leytenî lem uşrik bi rabbî ehada
43. Ve lem tekul lehu fietuy yensurunehu min dunillahi ve ma kane muntesîra
44. Hunalikel velayetu lillahil hakk huve hayrun sevabev ve hayrun îkba
45. Vadrib lehum meselel hayatid dunya ke main enzelnahu mines semai fahteleta bihî nebatul erdî fe asbeha heşîmen tezruhur riyah ve kanellahu ala kulli şey’im muktedira
46. Elmalu vel benune zînetul hayatid dunya vel bakîyatus salihatu hayrun înde rabbike sevabev ve hayrun emela
47. Ve yevme nuseyyirul cibale ve teral erda barizetev ve hasernahum fe lem nuğadir minhum ehada
48. Ve uridu ala rabbike saffa le kad ci’tumuna kema halaknakum evvele merratim bel zeamtum ellen nec’ale lekum mev’îda
49. Ve vudîal kitabu fe teral mucrimîne muşfikîyne mimma fîhi ve yekulune ya veyletena mali hazel kitabi la yuğadiru sağîyratev ve la kebîraten illa ahsaha ve vecedu ma amilu hadîra ve la yazlimu rabbuke ehada
50. Ve iz kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblîs kane minel cinni fe feseka an emri rabbih e fe tettehîzunehu ve zuriyyetehu evliyae min dunî ve hum lekum aduvv bi’se liz zalimîne bedela
51. Ma eşhedtuhum halkas semavati vel erdî ve la halka enfusihim ve ma kuntu muttehîzel mudîllîne aduda
52. Ve yevme yekulu nadu şurakaiyellezîne zeamtum fe deavhum fe lem yestecîbu lehum ve cealna beynehum mevbika
53. Verael mucrimunen nara fe zannu ennehum muvakîuha ve lem yecidu anha masrifa
54. Ve le kad sarrafna fî hazel kur’ani lin nasi min kulli mesel ve kanel insanu eksera şey’in cedela
55. Ve ma menean nase ey yu’minu iz caehumul huda ve yestağfiru rabbehum illa en te’tiyehum sunnetul evvelîne ev ye’tiyehumul azabu kubula
56. Ve ma nursilul murselîne illa mubeşşirîne ve munzirîn ve yucadilullezîne keferu bil batîli li yudhîdu bihil hakka vettehazu ayatî ve ma unziru huzuva
57. Ve men azlemu mimmen zukkira bi ayati rabbihî fe a’rada anha ve nesiye ma kaddemet yedah inna cealna ala kulubihim ekinneten ey yefkahuhu ve fî azanihim vakra ve in ted’uhum ilel huda fe ley yehtedu izen ebeda
58. Ve rabbukel ğafuru zur rahmeh lev yuahîzuhum bi ma kesebu le accele lehumul azab bel lehum mev’îdul ley yecidu min dunihî mev’ila
59. Ve tilkel kura ehleknahum lemma zalemu ve cealna li mehlikihim mev’îda
60. Ve iz kale musa li fetahu la ebrahu hatta ebluğa mecmeal bahrayni ev emdîye hukuba
61. Felemma beleğa mecmea beynihima nesiya hutehuma fettehaze zebîlehu fil bahri seraba
62. Felemma caveza kaleli fetahu atina ğadaena le kad lekîyna min seferina haza nesaba
63. Kale eraeyte iz eveyna iles sahrati fe innî nesîtul hute ve ma ensanîhu illeş şeytanu en ezkurah vettehaze sebîlehu fil bahri aceba
64. Kale zalike ma kunna nebğî fertedda ala asarihima kasasa
65. Fe veceda abdem min îbadina ateynahu rahmetem min îndina ve allemnahu mil ledunna îlma
66. Kale lehu musa hel ettebiuke ala en tuallimeni mimma ullimte ruşda
67. Kale inneke len testetîy’a meîye sabra
68. Ve keyfe tasbiru ala ma lem tuhît bihî hubra
69. Kale setecidunî in şaellahu sabirav ve la a’sîy leke emra
70. Kale fe initteba’tenî fe la tes’elnî an şey’in hatta uhdise leke minhu zikra
71. Fentaleka hatta iza rakiba fis sefîneti harakaha kale eharakteha li tuğrika ehleha le kad ci’te şey’en imra
72. Kale e lem e kul inneke len testetîy’a meîye sabra
73. Kale la tuahîznî bima nesîtu ve la turhîknî min emrî usra
74. Fentaleka hatta iza lekîya ğulamen fe katellehu kale e katelte nefsen zekiyyetem bi ğayri nefs le kad ci’te şey’en nukra
75. Kale elem e kul leke inneke len testetîy’a meîye sabra
76. Kale in seeltuke an şey’im ba’deha fe la tusahîbnî kad belağte mil ledunnî uzra
77. Fentaleka hatta iza eteya ehle karyetinistet’ama ehleha fe ebev ey yudayyifuhuma fe veceda fîha cidaray yurîdu ey yenkadda fe ekameh kale lev şi’te lettehazte aleyhi ecra
78. Kale haza firaku beynî ve beynik se unebbiuke bi te’vîli ma lem testetî’ aleyhi sabra
79. Emmes sefînetu fe kanet li mesakîne ya’melune fil bahri fe eradtu en eîybeha ve kane veraehum melikuy ye’huzu kulle sefînetin ğasba
80. Ve emmel ğulamu fekane ebevahu mu’mineyni fe haşîna ey yurhikahuma tuğyanev ve kufra
81. Fe eradna ey yubdilehuma rabbuhuma hayram minhu zekatev ve akrabe ruhma
82. Ve emmel cidaru fe kane li ğulameyni yetîmeyni fil medineti ve kane tahtehu kenzul lehuma ve kane ebuhuma saliha fe erade rabbuke ey yebluğa eşuddehuma ve yestahrica kenzehuma rahmetem mir rabbik ve ma fealtuhu an emrî zalike te’vîlu ma lem testî’ aleyhi sabra
83. Ve yes’eluneke an zil karneyn kul seetlu aleykum minhu zikra
84. İnna mekkenna lehu fil erdî ve ateynahu min kulli şey’in sebeba
85. Fe etbea sebeba
86. Hatta iza belağa mağribeş şemsi vecedeha tağrubu fî aynin hamietiv ve vecede îndeha kavma kulna yazel karneyni imma en tuazzibe ve imma en tettehîze fîhim husna
87. Kale emma men zaleme fe sevfe nuazzibuhu summe yuraddu ila rabbihî fe yuazzibuhu azaben nukra
88. Ve emma men amene ve amile salihan fe lehu cezaenil husna ve senekulu lehu min emrina yusra
89. Summe etbea sebeba
90. Hatta iza belağa matliaş şemsi vecedeha tatluu ala kavmil lem nec’al lehum min duniha sitra
91. Kezalik ve kad ehatna bima ledeyhi hubra
92. Summe etbea sebeba
93. Hatta iza belağa beynes seddeyni vecede min dunihima kavmel la yekadune yefkahune kavla
94. Kalu ya zel karneyni inne ye’cuce ve me’cuce mufsidune fil erdî fe hel nec’alu leke harcen ala en tec’ale beynena ve beynehum sedda
95. Kale ma mekkennî fîhi rabbî hayrun fe eîynunî bi kuvvetin ec’al beynekum ve beynehum redma
96. Atuni zuberal hadîd hatta iza sava beynes sadafeyni kalenfuhu hatta iza cealehu naran kale atunî ufriğ aleyhi kîdra
97. Femestau ey yazheruhu ve mestetau lehu nakba
98. Kale haza rahmetum mir rabbî fe iza cae va’du rabbî cealehu dekka’ ve kane va’du rabbî hakka
99. Ve terakna ba’dahum yevmeiziy yemucu fî ba’dîv ve nufiha fis suri fe cema’nahum cem’a
100. Ve aradna cehenneme yevmeizil lil kafirîne arda
101. Ellezîne kanet a’yunuhum fî ğîtain an zikrî ve kanu la yestetîy’une sem’a
102. E fe hasibellezîne keferu ey yettehîzu îbadî min dunî evliya’ inna a’tedna cehenneme lil kafirînenuzula
103. Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mala
104. Ellezîne dalle sa’yuhum fil hayatid dunya ve hum yahsebune ennehum yuhsinune sun’a
105. ulaikellezîne keferu bi ayati rabbihim ve likaihî fe habitat a’maluhum fe la nukîymu lehum yevmel kîyameti vezna
106. Zalike cezauhum cehennemu bima keferu vettehazu ayatî ve rusulî huzuve
107. İnnellezîne amenu ve amilus salihati kanet lehum cennatul firdevsi nuzula
108. Halidîne fîha la yebğune anha hîvela
109. Kul lev kanel bahru midadel li kelimati rabbi le nefidel bahru kable en tenfede kelimatu rabbi ve lev ci’na bi mislihî mededa
110. Kul innema ene beşerum mislukum yuha ileyye ennema ilahukum ilahuv vahîd fe men kane yercu likae rabbihî felya’mel amelen salihav ve la yuşrik bi îbadeti rabbihî ehada
KEHF SURESİ ANLAMI
1. Hamd o Allah’a mahsustur ki, kuluna kitabı indirdi; onda hiçbir eğrilik, çarpıklık ve tutarsızlığa yer vermedi.
2. Allah bu tutarlı ve dosdoğru kitabı, inanmayanları kendi katından gelecek şiddetli bir azapla uyarmak, sâlih ameller işleyen mü’minleri de güzel bir mükâfat ile müjdelemek için indirdi;
3. Hem de içinde ebedî kalmak üzere…
4. Bu ilâhî kelâmı, aynı zamanda “Allah çocuk edindi” diyenleri uyarıp korkutmak için indirdi
5. Bu konuda ne Allah’a çocuk isnat edenlerin dayandıkları kesin bir bilgi vardır, ne de aynı iddiayı taşıyan atalarının! Ağızlarından çıkan o söz, ne kadar korkunç bir küfür sözüdür! Onlar, başka değil, ancak yalan söylüyorlar
6. Rasûlüm! Onlar bu Kur’an’a inanmıyorlar diye arkalarından üzülerek neredeyse kendini helâk edeceksin! Hayır böyle yapma!
7. Şüphesiz biz, insanların amel bakımından hangisinin daha güzel olduğunu deneyip ortaya çıkaralım diye yeryüzünde bulunan her şeyi ona mahsus bir zînet ve imtihan için bir malzeme yaptık
8. Doğrusu biz, yeryüzünde bulunan her şeyi vakti gelince kupkuru bir toprak hâline getirmekteyiz
9. Rasûlüm! Yoksa sen sadece Ashâb-ı Kehf ve Ashâb-ı Rakîm’in mi ibrete şâyan âyetlerimizden olduğunu sandın? Öyle sanma; başka nice ibretâmiz âyetlerimiz var!
10. Hani o genç yiğitler mağaraya sığınıp: “Rabbimiz bize katından bir rahmet ver, bize yardım et; şu işimizde doğru ve rızâna uygun olan ne ise onu bize nasip eyle!” diye niyâz etmişlerdi
11Bunun üzerine biz de onları sığındıkları o mağarada yıllarca sürecek derin bir uykuya daldırdık
12. Sonra iki fırkadan; Ashâb-ı Kehf ve düşmanlarından hangisinin bekledikleri gayeyi daha iyi hesap etmiş olduğunu ortaya çıkarmak için onları tekrar uyandırdık
13. Şimdi biz, onların başından geçen ibretli hâdiseyi bütün gerçekliğiyle sana anlatacağız: Hiç şüphesiz onlar Rablerine iman etmiş genç yiğitlerdi; biz de onların imanlarını daha da artırdık
14. Kalplerine tam kuvvet ve metânet verdik de zâlim krala karşı kıyâm ettiklerinde şöyle dediler: “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbi olan Allah’tır. Biz O’ndan başkasını ilâh kabul edip tapmayız. Böyle bir şey yaparsak, yemin olsun ki gerçek dışı, pek saçma bir iddiada bulunmuş oluruz.”
15. “Şu bizim halkımız ise tuttular, Allah’tan başka ilâhlar edindiler. Madem öyle, onların gerçek ilâh olduklarına dair açık bir delil getirmeleri gerekmez mi? Artık Allah adına yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir?”
16. İçlerinden biri şöyle dedi: “Madem ki siz onları ve onların Allah’tan başka taptıklarını terkettiniz, o halde mağaraya sığının ki Rabbiniz üzerinize rahmetini yaysın, işinizde size kolaylık ve fayda ihsân etsin.”
17. Rasûlüm! Orada bulunsaydın güneşin doğduğu zaman onların mağaralarını sağ taraftan dolaştığını, battığı zaman ise onları sol taraftan makaslayıp geçtiğini, böylece üzerlerine doğup onları rahatsız etmediğini görürdün. Onlar mağaranın genişçe bir yerinde idiler. Onların bu şekilde korunmaları, Allah’ın kudretini gösteren delillerden biridir. Allah kimi doğru yola erdirirse, işte gerçekten doğru yola ermiş kimse odur. Kimin de yoldan sapmasına fırsat verirse, artık sen ona doğru yolu gösterecek bir yardımcı bulamazsın
18. Onlar uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Tek yanlarına yatıp zarar görmemeleri için biz onları kâh sağa kâh sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmaktaydı. Eğer onları bu halleriyle görseydin dönüp kaçardın ve onlar yüzünden için korkuyla dolardı
19. Biz onları uyuttuğumuz gibi, durumlarını aralarında soruşturmaları için öylece de uyandırdık. İçlerinden biri: “Burada ne kadar kaldınız?” diye sordu. Bir kısmı: “Bir gün, belki bir günden de az” diye cevap verdi. Diğerleri ise şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi birinizi şu gümüş parayla şehre gönderin de yiyeceklerin hangisi daha temiz ve daha güzelse baksın, ondan size biraz yiyecek getirsin. Fakat çok nazik ve tedbirli davransın da sakın sizi ve yerinizi hiç kimseye sezdirmesin.”
20. “Çünkü eğer şehir halkı yerinizi öğrenir de sizi ellerine geçirirlerse ya sizi taşlayarak öldürürler veya sizi kendi dinlerine döndürürler. İşte o zaman ebediyen kurtuluşa eremezsiniz.”
21. Böylece biz insanları onların durumundan haberdar ettik ki, Allah’ın va‘dinin gerçek olduğunu ve kıyâmetin mutlaka kopacağında hiç şüphe olmadığını bilsinler. Vefatlarının ardından halk, aralarında Ashâb-ı Kehf’in bu fevkalade hallerini tartışmaya başlamışlardı. Bir kısmı: “Üzerlerine bir anıt dikin; onların durumlarını en iyi Rableri bilir” dediler. Onlar için ne yapılacağı konusunda görüşleri ağır basanlar ise: “Hayır, onların yanı başlarına mutlaka bir mescit yapacağız” dediler
22. İnsanlar, bu kıssanın verdiği dersler üzerinde düşünecek yerde: “Onlar üç kişidir, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler “Beş kişidir, altıncıları köpekleridir” diyecekler. Bunların yaptıkları gaybı taşlamaktan ibarettir. Bir grup da: “Onlar yedi kişidir, sekizincileri köpekleridir” diyecekler. De ki: “Rabbim onların sayısını daha iyi bilir. Zaten onlar hakkında doğru bilgi sahibi olan çok az insan vardır.” O halde onlar hakkında Kur’an’da haber verilen açık delillerin dışında kimseyle tartışmaya girme ve onlarla ilgili olarak hiç kimseye bir şey sorma!
23. Hiçbir şey hakkında: “Ben yarın mutlaka şu işi yapacağım” deme
24. Ancak: “İnşallah; Allah izin verirse yapacağım” de. Bunu söylemeyi unuttuğun zaman Rabbini hatırla ve: “Umarım ki Rabbim beni bundan daha yakın bir vakitte dosdoğru ve güzel bir başarıya eriştirir” de
25. Yine bir kısmı: “Onlar mağaralarında üç yüz sene kaldı” dediler; bir kısmı da buna dokuz sene daha ilâve ettiler
26. De ki: “Onların ne kadar kaldığını en iyi Allah bilir. Çünkü göklerin ve yerin gaybı Allah’ın elindedir. O ne kadar güzel görür, ne kadar güzel işitir. İnsanların Allah’tan başka hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur. Allah, hükmüne ve hâkimiyetinin icrâsına hiç kimseyi ortak etmez
27. Rasûlüm! Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirebilecek hiçbir kuvvet yoktur. O’ndan başka bir sığınak da bulamazsın!
28. Sabah akşam Rablerinin rızâsını dileyerek O’na dua ve ibâdet edenlerle beraber olmaya candan sabret! Dünya hayâtının çekiciliğine kapılıp da gözlerini onlardan ayırma! Kalbini bizi anmaktan gâfil kıldığımız, nefsânî arzularına uyan ve işi hep aşırılık olan kimselere itaat etme!
29. De ki: “Gerçek, Rabbinizden gelmiştir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Şüphesiz biz zâlimler için öyle bir ateş hazırlamışızdır ki, duvar gibi yükselen alevleri onları çepeçevre kuşatmıştır. Susuzluktan feryad edip su istediklerinde, kendilerine tıpkı erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su verilir. O su ne fenâ bir içecek; o ateş ne kötü bir barınaktır!
30. Buna karşılık iman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, hiç şüphesiz biz, güzel güzel amel yapanların mükâfatını asla zâyi etmeyiz.
31. İşte onlar için altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle süslenirler, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyerler, tahtlar üzerine yaslanarak otururlar. Bu nimetler ne güzel mükâfat; o cennet ne güzel bir barınaktır!
32. Onlara şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların etrafını hurmalıklarla donatmış ve aralarına da bir ekin tarlası yerleştirmiştik
33. Her iki bağ da ürünlerini tam olarak vermiş, verimlerinde herhangi bir azalma olmamıştı. Bağların arasından bir de nehir akıtmıştık
34. Üstelik o kişinin başka gelir kaynakları da vardı. Bu sebeple fakir arkadaşıyla konuşurken ona üstünlük taslayarak: “Benim malım mülküm seninkinden daha fazla, evlâd ü iyâlim de seninkinden daha çok, daha güçlü” dedi
35. Kapıldığı gurur ve kibir duygusuyla kendisine böylesine yazık eden bu adam bağına girdi. Şöyle diyordu: “Burasının hiçbir zaman çürüyüp yok olacağını sanmıyorum!”
36. “Kıyâmetin kopacağına da inanmıyorum. Fakat farz-ı muhâl öldükten sonra diriltilip Rabbimin huzuruna döndürülecek olsam bile, hiç şüphesiz orada da bundan daha iyisini bulurum.”
37. Arkadaşı ona şöyle cevap verdi: “Seni aslen topraktan, sonra bir nutfeden yaratan, sonra da seni eli yüzü düzgün bir adam hâline getiren Allah’ı inkâr mı ediyorsun?”
38. “Fakat ben açıkça ilan ediyorum ki, O Allah benim Rabbimdir. Ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam!”
39. “Her ne kadar beni mal ve evlat bakımından kendinden daha geri görsen de, bağına girdiğinde: «Mâşallah, Allah dilemiş olmuş! Bütün kuvvet ancak Allah’a aittir» demeli değil miydin?”
40. “Bakarsın Rabbim bana senin bağından daha hayırlısını verir; senin bağının üzerine ise gökten bir âfet gönderir de o bağ kupkuru, kaypak bir toprak hâline dönüşüverir.”
41. “Yahut o bahçenin suyu yerin dibine çekilir de, senin bir daha onu bulup çıkarmaya gücün yetmez.”
42. Çok geçmeden o inkârcı kişinin bağı, bahçesi, bütün ürünleri korkunç bir âfetle kuşatılıp yok ediliverdi. Adam, çökmüş asma çardaklarının başında, yaptığı onca masrafa, verdiği emeklere yanıp ellerini ovuşturuyor ve: “Âh! Keşke ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım!” diyordu
43. Şimdi ona Allah’tan başka yardım edecek ne bir topluluk vardı; ne de kendisini Allah’ın azâbından kurtarabilecek durumdaydı
44. İşte orada yardım ve dostluk, hakkın tâ kendisi olan Allah’a aittir. En güzel mükâfatı veren de O’dur, en güzel sonucu nasip eden de!
45. Onlara dünya hayatını şu örnekle anlat: Gökten su indiririz de onunla yeryüzünde bitkiler yeşerip gürleşir, sarmaş dolaş olur; sonunda kuruyarak rüzgârın savuracağı çerçöp hâline gelir. Allah’ın her şeyi yapmaya gücü yeter.
46. Mal ve oğullar dünya hayatının zînetidir. Asıl kalıcı olan sâlih ameller ise Rabbinin katında hem mükâfat bakımından daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır
47. O gün dağları yerlerinden söküp yürüteceğiz ve yeryüzünün dümdüz, çırılçıplak hâle geldiğini göreceksin. Biz bütün insanları mahşerde toplayacağız; içlerinden bir tek kişiyi bile geride bırakmayacağız
48. Onlar sıra sıra dizilerek Rabbinin huzuruna çıkarılacak. Onlara: “Yemin olsun ki, sizi ilk defa nasıl yaratmışsak, aynen öyle mal, evlat, makam gibi dünyevî hiçbir şeye sahip olmaksızın bize geldiniz. Oysa siz, yaptıklarınızın hesabını soracağımız belli bir zaman ve mekan tayin etmeyeceğimizi sanmıştınız!” diye nidâ edilecek
49. Herkesin amel defteri önüne konulacak; sen günaha batmış inkârcı suçluların o defterde yazılı olanlardan dolayı ödleri patlayacak şekilde korktuklarını göreceksin. Hayretler içinde: “Yazıklar olsun bize! Bu nasıl defter ki, küçük büyük demeden, hiçbir şeyi dışarıda bırakmadan ne yapmış, ne söylemişsek hepsini saymış dökmüş!” diyecekler. Böylece yaptıkları her şeyi amel defterlerinde bulacaklar. Rabbin hiç kimseye zulmetmez
50. Bir zamanlar meleklere: “Âdem’e secde edin!” diye emretmiştik de hepsi secdeye kapanmış, fakat İblîs secde etmemişti. O cinlerdendi ve bu yüzden Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Böyle iken siz, beni bırakıp da, size düşman oldukları halde onu ve soyunu mu dost ediniyorsunuz? Zâlimler için bu ne kötü bir değiştirmedir!
51. Ben İblîs’i ve soyunu, ne göklerin ve yerin yaratılışına ne de bizzat kendi yaratılışlarına şâhit tuttum. Ayrıca insanları doğru yoldan saptıranları ben kendime yardımcı da edinmiş değilim!
52. O gün Allah onlara: “Haydi, çağırın bakalım benim ortağım olduğunu sandığınız o varlıkları” buyuracak. Çağıracaklar, fakat onlar kendilerine bir cevap veremeyecek. Çünkü biz kâfirlerle taptıkları arasına aşılması mümkün olmayan derin bir uçurum koymuşuzdur
53. İnkârcı suçlular cehennem ateşini görecekler, oraya kesinlikle düşeceklerini anlayacaklar; etrafı yoklayacaklar, fakat ondan kaçıp kurtulacak bir yer bulamayacaklar
54. Yemin olsun ki biz, bu Kur’an’da insanlar için gerekli her konuyu çeşitli üslup ve örneklerle açıkladık. Ne var ki insan, gerçekler karşısında kavga ve tartışmaya pek düşkündür
55. Kendilerine hidâyet rehberi geldiğinde insanların inanmalarına ve Rablerinden bağışlanma dilemelerine engel olan şey, sadece, ilâhî kanun gereği önceki toplumların başına gelen helâkin kendilerine de gelmesini yahut âhiret azabının gözlerinin önüne konulmasını beklemeleridir
56. Halbuki biz peygamberleri helâk için değil ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz. İnkara saplanıp kalanlar ise, bâtıla dayanarak hakkı yerinden kaydırıp ortadan kaldırmak için mücâdele eder, âyetlerimi ve kendilerine yapılan uyarıları alay konusu yaparlar
57. Kendine Rabbinin âyetleri hatırlatıldığı halde hemen ondan yüz çeviren, üstelik yapmış olduğu günah ve isyanları unutandan daha zâlim kim olabilir? Biz, onların kalplerinin üzerine Kur’an’ı anlamalarına engel perdeler çektik ve kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları doğru yola çağırsan da, imkânı yok, artık onlar ebediyen doğru yolu bulamazlar
58. Rabbin gerçekten çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Eğer kazandıkları günahlar yüzünden insanları hemen cezalandıracak olsaydı, hiç beklemez onlara azabı derhal gönderiverirdi. Fakat onlar için azabın geleceği belirli bir vakit vardır ki o vakit geldiğinde, ondan kaçıp sığınacak hiçbir yer bulamazlar
59. İşte zulmettikleri zaman kendilerini helâk ettiğimiz ülke halkları! Biz, onların helâkleri için de belli bir süre tâyin etmiş, günü gelince de cezalarını vermiştik
60. Bir vakit Mûsâ genç yardımcısına: “İki denizin birleştiği noktaya varıncaya kadar hiç durmadan gidecek, gerekirse aradığımı buluncaya kadar senelerce yürüyeceğim” demişti.
61. Birlikte yürüyüp iki denizin birleştiği noktaya varınca balıklarını unuttular. O vakit balık sıyrılmış, denizde bir yol tutup gözden kaybolmuştu
62. Kararlaştırdıkları yeri farkına varmadan geçip bir müddet gittikten sonra Mûsâ genç yardımcısına: “Şu kahvaltımızı getir de yiyelim artık! Gerçekten bu yolculuğumuz yüzünden hayli yorgun düştük” dedi
63. Genç: “Şu işe bak! O kayanın yanında mola verdiğimiz sırada doğrusu ben balığın canlanıp suya atladığını sana söylemeyi unutmuşum. Onu sana hatırlatmamı bana unutturan da şeytandan başkası değildir. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gittiydi” dedi
64. Mûsâ: “İşte aradığımız zâten buydu!” dedi. Hemen geldikleri izleri takip ederek gerisin geri döndüler
65. Kayanın yanına vardıklarında, seçkin kullarımızdan kendisine tarafımızdan bir rahmet verdiğimiz ve nezdimizden husûsî bir ilim öğrettiğimiz bir kul buldular
66. Mûsâ ona: “Allah’ın sana öğrettiği bu hayırlı ilim ve hikmetten bana da öğretmen için seninle birlikte gelebilir miyim?” diye sordu
67. Hızır şöyle cevap verdi: “İyi de, sen benimle beraber bulunmaya asla katlanamazsın!”
68. “Hem içyüzünü tam olarak kavrayamadığın ve zâhiren yanlış gibi görünen şeylere nasıl sabredebilirsin ki?!”
69. Mûsâ: “İnşallah benim sabırlı olduğumu göreceksin, sana hiçbir konuda karşı gelmeyeceğim” dedi
70. Hızır ise: “Eğer benimle geleceksen, o halde yapacağım şeyler hakkında, ben sana gerekli açıklamada bulununcaya kadar, bana hiçbir şey sormayacaksın!” dedi
71. Böylece birlikte yola koyuldular. Nihâyet gidip bir gemiye bindiler. Hızır bu gemiyi deliverdi. Mûsâ dayanamayıp: “İçindeki yolcuları suda boğmak için mi onu deldin? Gerçekten çok tehlikeli bir iş yaptın!” dedi
72. Hızır: “Sana, «Benimle beraber bulunmaya asla katlanamazsın!» uyarısında bulunmamış mıydım?” dedi
73. Mûsâ da: “Ne olur, unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorguya çekme ve seninle arkadaşlığımda bana güçlük çıkarma!” diye özür diledi
74. Tekrar yola koyuldular. Nihâyet bir erkek çocuğa rastladılar. Hızır bu çocuğu hemen öldürüverdi. Mûsâ dayanamayıp: “Öldürdüğü bir cana karşı kısâsen olmaksızın masum ve günahsız bir cana kıydın, öyle mi? Gerçekten sen, çok fenâ bir iş yaptın!” dedi
75. Hızır: “Sana, «Benimle beraber bulunmaya asla sabredemezsin!» uyarısında bulunmamış mıydım?” diye çıkıştı.
76. Mûsâ: “Bunu da affet! Eğer bundan sonra sana bir şey daha soracak olursam artık benimle arkadaşlık yapma! Çünkü senden bir daha özür dileyecek hâlim kalmadı” dedi
77. Tekrar yola devam ettiler. Nihâyet bir kasabaya varıp halkından yiyecek bir şeyler istediler. Fakat hiç kimse onları ağırlamaya yanaşmadı. Derken orada yıkılmağa yüz tutmuş bir duvar gördüler; Hızır hemen duvarı düzeltiverdi. Mûsâ yine dayanamayıp: “Dileseydin, elbet buna karşılık bir ücret alırdın” dedi
78. Hızır şöyle dedi: “İşte böylece birbirimizden ayrılma noktasına gelmiş olduk. Şimdi sana bir türlü sabredemediğin o hâdiselerin iç yüzünü haber vereceğim:”
79. “Önce gemiden başlayalım. O, geçimlerini denizden sağlayan bir takım yoksul kimselere aitti. Ben ona kasten bir miktar hasar vermek istedim. Çünkü güzergâhları üzerinde her sağlam gemiyi zorla gaspeden zâlim bir kral vardı.”
80. “Öldürdüğüm çocuğa gelince, onun ana-babası mü’min insanlardı. Fakat o çocuğun ileride onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”
81. “Böylece Rablerinin kendilerine, onun yerine daha temiz, daha hayırlı, onlara karşı daha merhametli ve daha itaatkâr bir çocuk vermesini istedik.”
82. “Doğrulttuğum duvar ise o şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Altında da o çocuklara ait gömülü bir hazine bulunuyordu. Babaları da sâlih bir kişiydi. Böylece Rabbin o iki çocuğun olgunluk çağına ulaşıp kendilerine ait o hazineyi çıkarmalarını istedi. Bunların her biri Rabbinden birer rahmet tezahürüdür; yoksa bunları kendiliğimden yapmış değilim. İşte sabretmeye tahammül gösteremediğin hâdiselerin iç yüzü bundan ibarettir.”
83. Rasûlüm! Sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: “Onun hakkında size öğüt ve hatırlatma olacak bazı bilgiler okuyacağım:”
84. Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve hâkimiyet sahibi kıldık. Ve onu hedeflerine ulaşmak için lâzım gelen akıl, ilim, kuvvet ve idarecilik gibi vasıflarla ve imkânlarla donattık
85. O da ilk olarak batıya doğru bir yol tuttu
86. Nihâyet güneşin battığı yere, batı sahillerine varınca onu kızgın, kara, balçıklı bir gözede batıyor buldu. Orada azgın bir topluluğa rastladı. Ona: “Ey Zülkarneyn! İstersen bunları cezalandırırsın veya onlara güzel davranıp affedersin, bu hususta muhayyersin” dedik
87. Zülkarneyn şöyle dedi: “Kim zulmederse onu cezalandıracağız; sonra o Rabbine döndürülecek, Rabbi de ona benzeri görülmedik bir şekilde azap edecektir.”
88. “İman edip sâlih ameller işleyene gelince, içte onun için pek güzel bir mükâfat vardır. Ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.”
89. Sonra doğuya doğru bir yol tuttu
90. Nihâyet güneşin üstüne ilk doğduğu yere varınca, onu öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, biz onlar için güneş ışınlarına karşı korunacakları hiçbir siper yapmamıştık.
91. İşte Zülkarneyn’in durumu bundan ibarettir. Şüphe yok ki biz onun bütün yaptıklarından ve sahip olduğu ilim ve salâhiyetten haberdardık
92. Sonra bir yol daha tuttu
93. Nihâyet karşılıklı iki büyük set gibi yükselen dağların arasına ulaşınca, onların önünde neredeyse hiçbir söz anlamayacak kadar konuşma bilmeyen bir topluluğa rastladı
94. Onlar: “Ey Zülkarneyn! Ye’cûc ve Me’cûc dediğimiz hak hukuk tanımaz kabileler, iki dağın arasındaki şu geçitten bize sürekli saldırarak bu ülkede bozgunculuk yapıp duruyorlar. Sana bir miktar vergi versek de, bizimle onların arasında aşamayacakları bir set yapsan olmaz mı?”
95. Zülkarneyn şöyle cevap verdi: “Rabbimin bana bahşettiği nimet ve imkânlar, sizin vereceğiniz vergiye ihtiyaç bırakmayacak kadar çok, yeterli ve benim için daha hayırlıdır. Haydi siz bana bedenî kuvvetiniz ve iş gücünüzle yardım edin de sizinle onlar arasında aşılmaz sağlam bir set yapayım.”
96. “Bana demir kütleleri getirin!” Zülkarneyn iki dağın arasını demir kütleleriyle doldurtup dağlarla aynı seviyeye getirince: “Şimdi ateş yakın ve körükleyin!” dedi. Demir yığınlarını kor ateş hâline getirince de: “Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim” dedi
97. Artık Ye’cûc ve Me’cûc ne seddi aşabildiler, ne de onda bir delik açabildiler
98. Zülkarneyn: “Bu set, Rabbimin kullarına bir rahmetidir. Fakat Rabbimin belirlediği vakit gelince onu yerle bir edecektir. Çünkü Rabbimin va‘di haktır ve mutlaka gerçekleşecektir” dedi
99. O gün biz insanları salıvereceğiz, deniz dalgaları gibi birbirine çarparak çalkalanacaklar. Sûra üflenecek ve insanların hepsini bir araya getireceğiz
100. O gün biz cehennemi bütün dehşetiyle kâfirlere sunacağız
101. O kâfirler ki, kalp gözleri bizim zikrimize karşı perdelidir ve onların Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemeye tahammülleri yoktur
102. Yoksa o kâfirler, beni bırakıp da kullarımı kendilerine dost edinerek onların şefaatlarıyla kurtulacaklarını mı sandılar? Şüphesiz ki biz, cehennemi kâfirler için en münâsip bir konaklama yeri olarak hazırlamışızdır
103. Rasûlüm! De ki: “Yaptıkları ameller yüzünden en çok zarara uğrayacakları haber verelim mi?”
104. “Onlar, güzel şeyler yaptıklarını zannetmelerine rağmen, dünya hayatında yaptıkları çalışmalar boşa giden kimselerdir.”
105. İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr etmişler de bu yüzden bütün amelleri boşa gitmiştir. Tartılacak şeyleri kalmadığından kıyâmet günü onlar için artık bir terâzi koymayacak, onlara hiçbir kıymet vermeyeceğiz.
106. İşte inkâr etmeleri, âyetlerimi ve peygamberlerimi alaya almaları sebebiyle onların cezası cehennemdir!
107. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, onların konaklama yerleri Firdevs cennetleridir
108. Onlar orada ebedî olarak kalacaklar; usanç duyup da oradan bir an olsun ayrılmak istemeyeceklerdir
109. Rasûlüm! De ki: “Rabbimin kelimelerini yazmak için denizler mürekkep olsa, hatta bir o kadar daha ilâve yapsak, Rabbimin kelimeleri tükenmeden o denizler tükenir.”
110. De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Şu farkla ki bana, ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyedilmektedir. Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, sâlih ameller işlesin ve Rabbine kulluk ederken hiçbir şeyi O’na ortak koşmasın!”