İşte İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun ifadesinin tam metni
İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde iki soruşturma nedeniyle ifade veren Ekrem İmamoğlu'nun ifadesinin tam metni ortaya çıktı.
İşte Ekrem İmamoğlu'nun ifadesinin tam metni:
KONU: Terörle Mücadele Eden Kimseleri Hedef Göstermek ve Tehdit Etmek
Bugün burada bulunmamın nedeni, hukukun değil talimatların egemen olduğu bir düzendir. Ben “hak yemem ama hakkımı da yedirmem” diyerek seçilmiş bir kişiyim. Ve sözümün eriyim.
İsnat edilen suçla bağlantılı olarak dediğim şeyler belli, burada da tekrar ediyorum: “Biz senin evlatlarını bile bu muamelelerden kurtarmak için seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız. Söküp atacağız ki senin evlatlarının kapısına birileri dayanmasın... senin evlatlarını sabahın köründe evinden kimse almasın... söküp atacağız ki senin dahi yuvana, çocuklarının geleceğine huzuru temin edelim. Bizim derdimiz bu."
“Biz, hukukun talimatla değil, evrensel ilkelerle işleyeceği bir gelecek için gece gündüz çalışıyoruz. Çocuklarımız da gelecek kuşaklar da adaletin sıcaklığıyla huzur ve güven içinde uyuyabilsinler diye.”
Resmi davet yazısıyla ifade vermeye pekala davet edilebilecek olan CHP Gençlik Kolları Genel Başkanımızın kapısına gün doğmadan çok sayıda polisle birden gidilmesini eleştirirken, bir abi - bir baba şefkatiyle sarf ettiğim sözlerimi tehdit olarak görmek, bağımsız yargıyı, gerçek adaleti tehdit olarak görmek demektir. Benim bu sözlerimden ancak yargı üzerindeki hakimiyetini kaybetmekten korkanlar tehdit algılayabilir.
Benim sözlerimde tehdit yok, hedef göstermek yok. Benim yaptığım ifade özgürlüğüdür. Ve ifade özgürlüğü anayasal bir haktır. İfade özgürlüğü, adli makamlara ve onların işleyişine yönelik eleştirileri de kapsar.
Demokratik düzenin bir gereği olarak uğradığımız haksızlıkları milletimizle paylaşmak; yaşanan usulsüzlükleri eleştirmek ve bu uygulamaların “hukuka güvene” zarar verdiğini dile getirmek ne zamandan beri tehdit sayılıyor?
Ülkenin en büyük partisinin bir belediye başkanı olarak, iktidara geldiğimizde kurulacak düzende “hukuka güven olacak, yargıya güven olacak, yargı bağımsız ve tarafsız olacak, kötü ve intikamcı zihniyete son verilecek, ülkeye adalet gelecek ve kimse sabah erkenden inzibat marifetiyle derdest edilip götürülmeyecek” demek, ne zamandan beri tehdit sayılıyor?
Asıl tehdit “Turpun büyüğü heybede” diyerek yargıya doğrudan müdahale edenler tarafından yapılmaktadır. “Turpun büyüğü heybede” diyerek hedef gösterenler, bu sözleriyle bir yandan da yargı mensuplarının bağımsız ve tarafsız çalışamayacaklarını deşifre etmektedirler.
Yargı üzerindeki tüm baskıları kaldıracağız, asla yargıya talimat vermeyeceğiz, baskı uygulamayacağız” sözünü veren bir yöneticiyi tehdit olarak gören akıl, milleti tehdit olarak görüyor demektir. Çünkü bağımsız yargı millet adına karar verir. Bağımsız yargı da milli iradenin bir parçasıdır.
Türkiye, liyakatli savcıların ve hâkimlerin onurlu ülkesidir. Bu ülke, hırsızların, yolsuzların, yetim hakkını yiyenlerin karşısına dikilen milletin öz evladı olan, hukukçulardan yanadır. Onlar, bizim iktidarımızda bağımsız olarak çalışabilecekler, “bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” diyebileceklerdir.
Fakat yargıyı, siyasi çıkarlar için araç hale getirenler günü gelecek, hukuk önünde gerçek bir muhasebeye tabi tutulacaktır.
Bu, bizim sözümüzdür. Bu, halkın adalet talebinin karşılığıdır.
Yargıyı araçsallaştıran siyasiler er meydanına çıkıp mertçe yarışmak yerine, böyle yollara başvurmaktan vazgeçsin. Milletin ferasetine kendinizi teslim etsin.
Çünkü millet büyüktür!
Şunu da unutmasınlar: Hiçbir baskı, hiçbir tehdit, halkın adalet mücadelesini durduramayacak.
Bu düzen ilk seçimde değişecek ve yeniden hukuk devleti inşa edilecek!
Hukukun talimatla değil, evrensel ilkelerle işlemesi sağlanacak! Bu milletin evlatlarını şafak operasyonlarıyla gözaltına alanlar ve her muhalif sesi hukuksuz bir biçimde mahkum edenler yaptıkları adaletsizliğin zerresini bile görmeyecekler.
Bu israf ve yağma düzeni yalnızca hukuku değil, emekçinin ekmeğini, gençlerin umudunu, milyonların alın terini de çaldı. Depremde, yangında zorda kalan insanlarımızın canını aldı.
Biz buna asla teslim olmayacağız. Bu büyük millet, adaletin yeniden tesis edildiği günleri mutlaka görecektir! Ve hakkımda açılan bu siyasi soruşturmanın cevabını millet sandıkta verecektir!
Yüce milletime arz ederim.
KONU: TCK 277 – 288 Soruşturması
Basın açıklamam sırasında, aleyhimde soruşturma açılmasına karar veren savcılık, sadece 15 dakika sonra alelacele bir açıklama yaptı.
İnsan düşünmeden edemiyor...
Savcılık bu hızını kadın cinayetlerinde, çocuk istismarlarında, yolsuzluklarda veya haksızlığa uğramış mazlumların davalarında da gösterebilseydi, bugün milletin adalete olan güveni bu kadar sarsılmış olur muydu? Ama belli ki bazı konular, diğerlerinden daha “acil” sayılıyor.
Eleştiriye tahammülü olmayan bir düzenin ayakta kalma çabası, en temel haklarımızı bile tehdit eder hale gelmiştir. Bu tehditlere boyun eğmeyeceğim.
Beni bu tür haksız isnatlarla, siyasi saiklerle yapılan soruşturmalarla yıldırmaya çalışanlar, halkın vicdanında çoktan mahkûm olmuşlardır.
Ben basın açıklamamda, milletin iradesiyle seçilmiş bir kişi olarak, hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkelerine olan bağlılığımla yaşanan gerçekleri tek tek dile getirdim.
Şartları oluştuğunda bir bilirkişinin tarafsızlığını sorgulamak, demokratik bir toplum düzeninde doğal bir hak olduğu gibi, adaletin tecellisi için de bir zorunluluktur.
Kamuoyunun doğru bilgiye erişmesi ve adaletin şeffaflıkla işlemesi, hukuk sisteminin olmazsa olmazıdır. Ancak bugün, bu eleştiriyi dile getirdiğim için soruşturmaya maruz kalıyorum. Bu bir suç değil, aksine adaletin ve demokrasinin gereğidir.
Sormak istiyorum:
Tarafsız olması gereken bir bilirkişiyi eleştirmek mi adil yargılamayı etkiler, yoksa tarafgirliği görmezden gelmek mi?
Ben buraya, basın toplantısında yaptığım açıklamalarla “Yargı görevini yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs” iddiasıyla ifade vermeye çağrılmış bulunuyorum. Hepimiz biliyoruz ki bu “suçun” oluşması için, bilirkişiye hukuka ve gerçeğe aykırı bir rapor hazırlaması için baskı kurulması ve tehdit edilmesi gerekiyor.
Zaten çoktan yazılmış ve ilgili makamlara çoktan sunulmuş raporların nesi etki altında kalacak? “Binlerce bilirkişi içinden hep aynı bilirkişinin her seferinde CHP’li belediyeler, belediye başkanları veya iştirak şirketlerinde nasıl oluyor da görevlendiriyor” diye sormak mı suç oluyor?
Yargı görevini yapanın gerçeklere aykırı rapor veya mütalaa yazması sorun değil de, bunun eleştirilmesi mi sorun oluyor? Asıl bunu yapan bilirkişinin kendisi adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmiyor mu?
Ben konuşmamda, bir bilirkişiyle ilgili olarak, aklın ve istatistik biliminin sınırlarını zorlayan bir duruma dikkat çektim ve bunun bir tesadüf olup olmadığının sorgulanmasını talep ettim. Ben bilirkişilik sıfatıyla bağımsız ve tarafsız bir şekilde kamu görevi yapması gerekirken, gerçeğe aykırı mütalaada bulunduğu çeşitli örneklerle sabit olan bir şahsın yarattığı adalet sorununa müdahale edilmesini talep ettim.
Bunu hem Sayın Adalet Bakanı’ndan hem de milletimizden talep ettim. Milletimizden talep ettim çünkü, bağımsız yargı millet adına karar verir. Ve milletten daha büyük makam veya güç yoktur.
Adli makamların işleyişini sorgulamak da ifade özgürlüğü kapsamında korunmaktadır ve demokratik düzenin bir gereğidir. Zira, adil yargılanma hakkı her vatandaşımızın sahip olduğu anayasal bir temel haktır.
Hz. Ali der ki “Bir zulmü engelleyemiyorsanız, en azından onu herkese duyurun...”
Bu nasihatten güç alarak bugün benimle uğraşan bu düzeni teşhir etmeyi boynumun borcu sayıyorum.
Bizim çabamız; bu ülkede birliğin, kardeşliğin ve huzurun korunması çabasıdır!
Bizim çabamız; bu ülkede yaşayan istisnasız her bir vatandaşın hakkını, hukukunu, can ve mal emniyetini sağlama çabasıdır!
Bizim çabamız; asıl yetkinin millette olduğunu hatırlatma çabasıdır!
Çünkü Atatürk, cumhuriyetimizi 'Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.' düsturuyla kurdu. Biz de bu düsturla hareket ediyor ve mücadelemizi milletimizin iradesine teslim ediyoruz.
Yüce milletime arz ederim.